Adıyaman: "Bu bütçede bir bütçe adaleti, hukuku, eşitliği var mı?" derseniz, yok

Iğdır Milletvekilimiz Mehmet Emin Adıyaman, Mecliste devam eden bütçe görüşmelerinde Maliye Bakanlığı bütçesi üzerine değerlendirmelerde bulundu. Adıyaman, şöyle konuştu: 

AKP Hükümeti, önümüze bir bütçe koymuş; özetle şunu söylüyor: "2018 yılı içerisinde 762 milyar harcama yapacağım" Hükümet kendince harcamalar yapacak ama bu işin yükünü de Maliye Bakanının sırtına yüklemiş bulunuyorlar. Niye böyle? Çünkü 762 milyar harcamanın kaynağını bulmaları gerekiyor. Sayın Maliye Bakanı haydi uğraş bize bu kaynağı bul. 

Maliye Bakanı çaba gösteriyor da Adalet, İçişleri ve Milli Savunma Bakanları izin vermiyor

Doğrusu Sayın Maliye Bakanının birikimi, tecrübesi ve deneyiminden hiç şüphemiz yok. Eğer iş Sayın Maliye Bakanına bırakılırsa hakikaten sadece geçen 2017 bütçesi değil, 2018 yılı içerisinde de elinden gelen çabayı göstereceğine hiç kuşkumuz yok. Yurt dışına gidiyor, Türkiye'de yatırım yapacak yatırımcı bulmaya çalışıyor, onları ikna etmeye çalışıyor, yurt içerisinde yatırımcıyı teşvik ediyor. İş alanları doğsun ve gelir kaynakları artsın diye elinden gelen her türlü çabayı gösteriyor. Gösteriyor da ama Sayın İçişleri Bakanı buna izin vermiyor, sokakta vatandaşı dövüyor, yürüyene gaz sıkıyor, dağları taşları bombalıyor, yasak bölgeler ilan ediyor. Onunla yetinmiyorlar. Adalet Bakanı önüne gelen her şeyi hukuk, kural, kaide tanımadan yargı üzerinde bir vesayet oluşturuyor, yüzlerce, binlerce insanı cezaevine tıktırıyor. Milli Savunma Bakanı sınır boylarında habire tatbikatlar, operasyonlar adeta bir savaş havası yaratıyor. 

Maliye Bakanının yükleneceği tek yer kalıyor: Yoksul halk 

Şimdi, yabancı yatırımcı Türkiye'ye niye gelsin? Gelmediği gibi ülke içindeki sermayede hem yargı güvencesi olmadığı için hem belirsizlik olduğu için o da yurt dışına kaçmaya çalışıyor. Geriye tek bir şey kalıyor Sayın Maliye Bakanının elinde; bu kaynağı yaratmak için yani bu harcamaların karşılığını bulmak için bir yere yüklenmesi lazım. Yükleneceği tek alan da çalışanlar, çalışan 80 milyon yoksul halkımız. Onların cebinden alacak, nasıl alacak? Vergilerle alacak. Peki, ne kadar vergi alacak bu yıl içerisinde? 667 milyar vergi toplamayı hedefliyor. Bu vergiyi nasıl alacak? Bu verginin de yüzde 75-80'ini dolaylı vergilerden alacak. Yani bir işçiye 1.404 lira asgari ücretten ödeme yapacak, o işçi dönecek alışveriş yaptığı her üründen tekrar bu Hükümet’e vergi ödemek zorunda kalacak. Doğrudan kestikleri kesintiyi saymıyorum. Böyle olunca, bir vergi adaletinden, bir vergi hukukundan bahsetmemiz de mümkün olmuyor.

Saydığım, özellikle güvenlikçi bakanlıklar bol keseden harcama yaparken, bütçeleri oldukça yüksek tutulurken örneğin, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı gibi bakanlıklar da boynunu büküyor. Artık kendi paylarına ne verilirse ancak o kadar harcıyorlar ama Milli Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı gibi bakanlıklar halkı baskılamak adına istediği şekilde kaynakları harcayabiliyorlar.

Az kazanandan az alan, çok kazanandan da çok alan bir bütçe

"Bu bütçede bir bütçe adaleti, bütçe hukuku, eşitliği var mı?" derseniz, yok. Bu bütçeye baktığımız zaman, bu bütçe, AKP iktidarının politik, ekonomik ve sosyal bakış açısını ortaya koyuyor, toplumsal sınıf ve tabakalar arasındaki ilişkiyi belirleyen bir bütçe. Az kazanandan az alan, çok kazanandan da çok alan bir bütçe. Dolayısıyla aldığı kaynakları toplumun en yoksul, en alt kesimlerinin ihtiyaçlarına aktaran ve sınıflar arası sömürü düzenini yok etmeye yönelik bir bütçe değil. Dolayısıyla bu bütçe, tamamen, sermayedarların, mülk sahiplerinin yani kapitallerin çıkarlarını koruyan, sömürüye dayanan bir bütçedir. Bu böyle olunca da bu bütçenin adaletsiz bir bütçe, hukuksuz bir bütçe olduğunu söylememiz mümkündür. Elbette Halkların Demokratik Partisi olarak ve bir milletvekili olarak böyle bir bütçenin bizim vicdanımızı temsil ettiğini, bütçede bizim vicdanımızın olduğunu dolayısıyla Türkiye'de büyük çoğunluğu teşkil eden, nüfusun yüzde 90'ına yakınını teşkil eden yoksulların, çalışanların vicdanını da temsil ettiğini söylemek mümkün değil. Bu, olsa olsa sermayedarı koruyan bir bütçe.

Bu bütçenin temel üç özelliği var: Biri, güvenlikçi ve savunma, savaş konsepti üzerine inşa edilmiş bir bütçe olması. İkinci bir özelliği, sermayeyi, sermayedarı yani sömüreni koruyan bir bütçe olması. Üçüncü bir özelliği de farklı inançları yok sayan, mezhepçi bir bütçe olması. Çünkü, bu bütçede, örneğin, Sünni İslam mezhebinin dışındaki hem diğer Sünni İslam mezheplerine hem diğer inançlara yönelik bir hak, bir pay yoktur. Bu yönüyle de mezhepçi bir bütçedir. Bunları görmek lazım, yoksa rakamlar içerisine girip şu kuruma şu kadar para, şu kuruma bu kadar para, az mı aktarılmış, çok mu aktarılmış derdinde değiliz.

Mehmet Şimşek itiraf etti  

Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Şimşek bir açıklamasında ne demişti? Biz, 17-18 milyar Türk lirası ilave bir kaynak ayıracağız Milli Savunma Bakanlığı için. Önümüzde iki yol var: Biri nedir? Borçlanma yöntemiyle kaynak elde edeceğiz, ikincisi vergi yükleyerek, yeni vergiler, vergi kaynakları yaratarak yani vergilerden bu kaynağı elde etmiş olacağız. Biz ikinci yolu seçtik. “Vergi üzerinden bu kaynağı yaratmaya çalıyoruz” dedi. Bu açıkça bir itiraf, yani bu bütçenin bir güvenlikçi bütçe olduğunun açık bir itirafı. Bence Sayın Mehmet Şimşek dürüstçe bu bütçenin bir savaş bütçesi olduğu niteliğini de ortaya koydu.

Asgari ücretli devlete kazandırıyor, sermayedar kazanıyor 

Çok basit bir örnek vermek isterim asgari ücretli üzerinden: Bir asgari ücretli bir ay aralıksız çalışır, net kazandığı para ne kadar? 1.404 lira 6 kuruş, net kazandığı bu. Bu parayı da ay içerisinde KDV, ÖTV gibi dolaylı vergiler ödeyerek harcıyor. Yani 1.404 liranın tümünü kendi ihtiyacı için harcamıyor. Peki, bu bir ay çalışan asgari ücretli işçi, devlete ne kazandırıyor? Bir ay çalışıyor, 1.404 lira alıyor. Bakın, devlete ne kazandırıyor: 817 lira 76 kuruş da devlete para kazandırıyor. Yuvarlak bir hesapla Türkiye'de 6 milyon asgari ücretli olduğunu varsayarsak sadece asgari ücretli çalışanların her ay devlet bütçesine kazandırdığı para 5 milyardır. Bir yıllık toplamı 60 milyar, sadece asgari ücretlinin kazandırdığı. Peki, sermayedar ne kazandırıyor? Bir de dolar milyarderini düşünün, o da bankaya para yatırıyor, dolar bazında yatırıyor, dolar faizi sadece döviz faizinden vergi kesiliyor. Hem döviz bazında, döviz artışından zenginleşiyor hem de elde ettiği faizden de para kazanıyor. Dolayısıyla hiç çalışmadan, hiçbir riske girmeden para kazanmış oluyor. 

Madem böyle, o zaman asgari ücretlinin ücretini artırın. Devlet, asgari ücret 1.404 lirayken 817 lira kazanıyorsa demek asgari ücret 2 katına çıksa, örneğin 2 bin liranın üzerine, 2,500 liranın üzerine çıkmış olsa o oranda devlete de para kazandırmış olacak. Yani iş alanını ne kadar çoğaltırsanız, üretime yönelik istihdam alanını ne kadar çok artırırsanız doğal olarak devlete, bütçeye gelecek pay da o oranda artacak. Ama siz bunu yapmıyorsunuz, yatırım alanlarını, istihdam alanlarını daraltıyorsunuz, sermayeye çalışıyorsunuz. Her gün milleti, yurttaşı, vatandaşı dövüyorsunuz, adaleti ayaklar altına alıyorsunuz, vesayet uyguluyorsunuz, dağları taşları bombalıyorsunuz, var olan sermaye de yurt dışına kaçıyor. Böylece de bedeli de ödeyen 80 milyon yurttaşımız oluyor. 

20 Aralık 2017