2 Nisan’da Ankara’da yapılan Genişletilmiş Parti Meclisi toplantısında dünya, bölge ve Türkiye’deki gelişmeler ele alınmış ve Parti Meclisimiz aşağıdaki saptamaları kamuoyuyla paylaşmayı uygun bulmuştur:

1. Türkiye, düşünce ve ifade özgürlüğünün birçok alanda ağır saldırılarla karşı karşıya bulunduğu bir dönemi yaşamaktadır. Yazılı, görsel ve işitsel medyada gazeteciler, üniversitelerde akademisyenler ve öğrenciler, toplumsal alanda muhalifler, ekonomik alanda emekçiler ve sendikacılar, kısacası Saray-AKP iktidarının iç ve dış politikadaki uygulamalarını eleştiren, barış sözünü ifade eden herkes ağır baskılarla karşı karşıya kalmaktadır. 

Bütün özgürlüklerin anası olan düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılamadığı bir ülkede, yaşam hakkı başta olmak üzere diğer hak ve özgürlüklerin kullanılması da mümkün olmamaktadır. 
Kamu çalışanlarının fişlenmesi; üniversitelerin adeta karakol haline getirilmesi ve polisin anfilerden bile öğrencileri göz altına alması; torba yasalarla emekçilerin kazanımlarının yok edilerek yerine çalışma alanında kölelik yasalarının çıkarılmak istenmesi; sendikaların ve meslek odalarının siyasi saldırı ve hukuki tehdit altında tutulması; Danıştay tarafından iptal edilen ÇED Yönetmeliği’nin maddelerinin torba yasa kapsamında yeniden yürürlüğe alınması; Ensar Vakfı’nda tecavüze uğrayan çocukların geleceğinin değil bu vakfın prestijinin düşünülmesi bu gidişteki kimi örneklerdir. 
Bütün bu olup bitenler karşısında suskun ve tutumsuz kalmak en hafif deyimle suç ortaklığıdır. Bu gidişatı durduracak ve yeni bir yaşamı örecek olan halklar, emekçiler, kadınlar, gençler, aydınlar, sanatçılar, vicdanlı insanlar elbette dün olduğu gibi bugün ve yarın da duruşlarından ve mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerdir. Bu karanlığa ve hukuksuzluğa dolu dizgin gidişi asla kabullenmeyeceklerdir. 

HDP, toplumu suskunluğa itme amaçlı, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik baskı ve saldırı altında olan herkesle yan yana durma, başta düşünce ve ifade özgürlüğü olmak üzere tüm hak ve özgürlükler konusunda evrensel ve demokratik ölçülerin korunması için mücadelede kararlıdır. 

Bu gidişattan endişe duyan, yeniden barışı konuştuğumuz günleri özleyen, demokratik bir ülke hedefi olan, tek adamlığa, otoriterliğe, ‘tekçi’ toplum ve devlet anlayışına boyun eğmeyen, barışçı bir dış politika arzusunda olan tüm siyasi çevrelere, meslek gruplarına, sivil toplum kuruluşlarına, bireylere bir kez daha “birlikte durdurabiliriz, birlikte kazanabiliriz” çağrısını yapıyoruz.

2. Sivillerin, askerlerin, polislerin, gerillaların yaşamını yitirdiği, kent meydanlarında bombaların patladığı, Sur, Cizre, Silopi ve pek çok yerleşim biriminin yerle bir edildiği, sivil halkın bu baskı, şiddet ve yıkım nedeniyle göçe zorlandığı ağır tablonun sorumlusu, AKP-Saray iktidarının içerde uyguladığı savaş politikaları ve Ortadoğu’da, özellikle de Suriye’de izlediği yanlış yoldur. AKP-Saray iktidarının Suriye’de Kürtlerin, Arap, Türkmen, Süryani, Ezidi, Hıristiyan ve diğer halklarla birlikte hayata geçirdiği “ortak ve demokratik yaşam ve yönetim” modeline karşı düşmanca tutumu, IŞİD, El Nusra, Ahrar ül Şam gibi insanlık düşmanı örgütlerle kurduğu ilişkiler sadece Suriye halklarını değil, Türkiye halklarını da tehdit etmektedir. Bu yanlış politikalar ve uygulamalar daha fazla sürdürülebilir olmadığı gibi, her geçen gün halkları birbirine düşürecek eğilimi de güçlendirmektedir. 

HDP, hem ülke içinde hem de sınırlarımızın yanı başında barışçı bir politik ortamın ve ilişkilerin sağlanması mücadelesini sürdürmekte kararlıdır. Bu ortamın kurulabilmesi, savaşın durdurulması ve yeniden çözüm sürecine girilebilmesi için İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan’a yönelik tecride son verilmesi gerekmektedir. 4 Nisan’da Amara’ya yapılacak yürüyüşte halkımız bu yöndeki kararlı duruşunu bir kez daha ifade edecektir.

3. Yine bu iktidarın demokratik çözüm sürecini ve bu sürecin sağladığı toplumda büyük destek gören çatışmasızlığı tarumar etmesi; Cizre, Silopi, Sur başta olmak üzere Nusaybin, Şırnak ve Yüksekova’da evleri tankla, topla yıkması, tarihi dokuyu yok etmesi, yüzlerce sivilin yaşamını yitirmesine neden olması, hem yaşamları ve yaşam alanlarını yok etmekte, hem de birlikte yaşama umudunu zayıflatmaktadır. Bu yıkımla iktidar yandaşlarına yeni rant alanları yaratılmaktadır. Bunun yanı sıra ciddi toplumsal sorunlara yol açacak bir demografik yapı değişikliği de planlanmaktadır. Bu plan, 50 yıl önce Baas rejiminde baba Esad’ın ‘Arap kuşağı’ oluşturması gibi, Suriyeli göçmenlerin AKP’li müteahhitlerin inşa ettiği bölgelere ve yapılara yerleştirilmesidir. Sınır hattı boyunca Cizre, Silopi, Nusaybin, Ceylanpınar, Viranşehir başta olmak üzere, o hattın tamamına Arap Suriyeliler vatandaş haline getirilerek yerleştirilmeye çalışılmaktadır. 

Elbette savaş mağdurlarına ev sahipliği hepimizin görevidir. Ancak ‘insani yardım’ kılıfı altında, Kürt ve Maraş’ta olduğu gibi Alevi nüfusun yerleşim alanlarında demografik değişim yaratılması kabul edilemez. Bu plan, uzun vadeli toplumsal sorunlar yaratacak bir adım olacaktır. 

Öte yandan AKP-Saray iktidarının harabeye çevirdiği şehirleri yağmalamasına ve kimliksizleştirmesine fırsat vermeden, o şehirlerin tarihine, çoğulculuğuna ve dokusuna uygun bir şekilde imar edilmesini sağlamak gerekmektedir. Bu bağlamda ‘‘Cizre’den Sur’a Dayanışma Kampanyası’’ için tüm parti örgütlerimize, demokrat ve vicdan sahibi yurttaşlara, sivil toplum örgütlerine, meslek gruplarına bir kez daha azami çabayı gösterme ve yaraları birlikte sarma çağrısında bulunuyoruz. 

4. AKP-Saray iktidarının baskı, zor ve katliamlarla ördüğü bu süreç, aynı zamanda onurlu bir duruşa ve mücadeleye tanık olduğumuz bir süreçtir. 

Türkiye’nin vicdanı olan akademisyenlerin barış talebi, haksız ve hukuksuz tutuklamaya rağmen bu taleplerinin arkasında durmaları tüm dünyada büyük yankı uyandırmaktadır. Tutuklanan veya tehdit altında olan, işsiz kalan gazetecilerin de bir simgesi haline gelen Can Dündar ve Erdem Gül’ün gazetecilik faaliyetlerini korkusuzca savunmaları baskı ve otoriteden bunalan milyonlara umut vermektedir. 

Cizre’de, Sur’da, Silopi’de ve pek çok ilçede halk, iktidarın vahşetine boyun eğmeyerek değerlerini savunmaktadır.  

Kadınların 8 Mart’ta tüm yasakları yerle bir eden tutumları, 42 ilde ortak bir ses ve direnişle 8 Mart’ı kutlamaları umudu büyütmektedir. 

Kürt halkı ve dostlarının, 75 ilde uygulanmak istenen Newroz yasağını tanımayarak her yeri Newroz alanı haline getirmesi ve baskılara rağmen kutlaması yeni bir başlangıç ruhunu geliştirmektedir. 
HDP, bütün bu gerçeklerin ışığında, kendi misyonunu her zaman olduğu gibi bugün de yerine getirecektir. Olağan Kongremiz’den sonra başlattığımız örgütsel hamle, il ve ilçe örgütlerimizin kongreleriyle yeni bir evreye dönüşmektedir. Kongrelerimiz, eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik ve çoğulcu bir perspektifle, HDP’nin Türkiye halklarının ve ezilenlerinin ortak partisi olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır. 

Kadın Meclisimiz, il kongreleri sürecinde kadın perspektifinin hayata geçmesi ve cinsiyet temsilinin uygulanması çalışmalarının yanı sıra, illerde Kadın Meclislerini oluşturma çalışmalarını sürdürmektedir. Kadın Meclisimiz, ‘militarizme, kadın katliamlarına ve çocuk istismarına karşı’ kesintisiz bir kampanya başlatmaktadır. Gençlik Meclisimiz, Gençlik Kongresi’nden aldığı güçle, illerde Gençlik Meclislerini kurmaktadır. 

Yerel örgütlerimiz, iktidarın uygulamalarına karşı, Türkiye’nin her yerinde işçiler, emekçiler, tüm ücretli çalışanların haklarını savunacak sesi ve örgütlülüğü yükseltmek için ‘1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’nde alanlarda olacaktır. HDP, sendikalar ve meslek örgütleriyle birlikte, 1 Mayıs’ta direniş ve dayanışmayı büyütecektir. 1 Mayıs’ta, dünyanın bütün işçi ve emekçilerinin, ezilen halklarının mücadele geleneğinin ışığında, AKP-Saray iktidarına karşı yeni bir yaşamı birlikte ve eşit koşullarda örme kararlılığı vurgulanacaktır. 

5. İktidarın, Meclis’te milletvekillerimizin dokunulmazlıklarını kaldırma çabası, bizim üzerimizden bütün topluma baskı, tehdit ve hükümet terörü uygulama girişimidir. Saray-AKP iktidarının, HDP'nin olmadığı bir siyaset alanı ve Türkiye yaratma planı, demokratik siyaset alanını kullanılamaz hale getirme çabasıdır. Konuşan, düşüncesini özgürce ifade eden milletvekili de olsa ‘biz ona dokunuruz’ şeklindeki tehdit, halkın kararlılığını ve mücadelesini dün olduğu gibi yarın da asla geriletemeyecektir. 
HDP ve dostlarını bir tehdit olarak gösteren ve Meclis’te dokunulmazlıklarını kaldırarak partiyi siyasetin dışına itmeye çalışan, yeni anayasa tartışmalarından uzak tutarak AKP-Saray Anayasasını oldu bittiyle hayata geçirmeyi hedefleyen zihniyet bilmelidir ki, bunlar arızalı demokrasinin tamamen berhava edilmesinin adımları olacaktır. 

İnsanlık tarihi zorbalıkların, ama aynı zamanda onurlu mücadelelerin ve kazanımların da tarihidir. HDP, bütün dost kurumları ve bileşenleriyle birlikte, zulme ve baskılara karşı güçlü bir demokrasi mücadelesini yükseltme azminden vazgeçmeyecektir.

 

2 Nisan 2016, Ankara