Demokratik Yerel Yönetimler Kurulumuz, 19 Ağustos Kayyım Darbesinin yıldönümü vesilesiyle, 1 yıllık Kayyım Raporu açıkladı. Eş Genel Başkan Yardımcımız Garo Paylan, Demokratik Yerel Yönetimler Eş Sözcümüz Hediye Karaaslan, Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu Üyemiz Yunus Parim tarafından açıklanan raporda, kayyımların bir yıllık pratikleri, saldırının amacı, halk iradesine el konulması gibi konular yer aldı.
Eş Genel Başkan Yardımcımız Garo Paylan
Seçilmişler Saray'dan gelen talimatla tutuklandı
19 Ağustos 2019 günü Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediyelerine yapılan kayyım darbelerinin birinci yılında kayyım raporunu açıklamak için bu toplantıyı hazırlamış bulunuyoruz. 2014 yılında HDP’nin güçlenmesini durdurmak, HDP’nin toplumda bulduğu karşılığı engellemek için Çöktürme Planı devreye konmuştu. Bu çerçevede Çözüm Süreci sonlandırıldı, maalesef şehirlerimiz yakılıp yıkıldı. Bununla birlikte HDP’nin güçlü olduğu bütün kurumsal alanların tarumar edilmesi için darbe siyaseti devreye sokuldu. Öncelikle seçilmişlerimiz, eş genel başkanlarımız ve milletvekillerimiz dokunulmazlıkları kaldırılarak Saray'dan gelen talimatlarla tutuklandı. Meclis'e darbe vuruldu.
Erdoğan kaybettiği batıda da İstanbul seçimlerini darbeledi
2016-2017’de kayyım siyaseti devreye girdi belediyelerimize kayyım atandı. Bütün bunlara rağmen HDP dimdik ayakta durdu. Yapılan seçimlerde Meclis'e en güçlü şekilde tekrar geldik ve barış ve demokrasi çağrılarını yaptık. Aynı zamanda kayyım atanan bütün belediyelerimizi geri aldık. Kayyımları ait oldukları yere Saray'ın bahçesine gönderdik. 2019 yılı Mart seçimlerinde HDP’nin kayyım atanan bütün belediyeleri kazanacağını gören Recep Tayyip Erdoğan, “Eğer o belediyeleri kazanırlarsa hiç beklemeden yeniden kayyım atayacağız” demişti. Biz buna karşı tüm demokrasi güçlerini, tüm siyasi partileri uyarmıştık. Demiştik ki, "eğer Erdoğan’ın bu açıkladığı kayyım iradesi tekrar ortaya konulursa kayyım darbeleri sadece Diyarbakır Mardin ve Van ile sınırlı kalmaz İstanbul ve diğer seçimler de darbelenir". Erdoğan; İstanbul Ankara, İzmir, Antalya Mersin gibi büyük şehirleri batıda kaybettiği anda büyük bir şok yaşadı ve İstanbul seçimlerini darbeledi. İstanbul seçimlerinin yenilenmesi kararını aldı.
HDP’nin iradesiyle muhalefet AKP’ye İstanbul’da yenilgiyi tattırdı
HDP’nin büyük bir irade koymasıyla beraber İstanbul seçimlerinde bütün muhalefet AKP’ye bir yenilgi daha tattırdılar. AKP Genel Başkanı hiç beklemeden kayyım atayacağız dedi ama İstanbul seçimlerini beklemek zorunda hissetti kendini. İstanbul seçimlerini kaybettikten sonra geçen yıl 19 Ağustos'ta Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehirlerine kayyım atadı.
Erdoğan doğuda da darbe yaptı, muhalefet batıda gösterdiği tepkiyi göstermedi
Erdoğan darbecidir. Bir kez daha darbe siyasetini geçen yıl bu tarihlerde Diyarbakır, Mardin ve Van belediyelerimize darbe vurarak hayata geçirdi. Ancak siyasi partiler muhalefet dahil olmak üzere Kayyım Darbesine karşı yeterli tepkiyi vermemiştir. Bizler geçen yıl bu tarihlerde Diyarbakır, Mardin ve Van'da halkımızla beraber tepkimizi en yüksek şekilde ortaya koyduk ama Türkiye siyaseti Türkiye'nin doğusunda olan darbelere karşı tepkiyi Türkiye'nin batısında olduğu kadar ortaya koyamadı.
Birliktelik sağlanamadığı için Erdoğan darbesi püskürtülemedi
Bu konuda yeterli birliktelik sağlanamadığı için Erdoğan darbesi geri püskürtülememiştir. Bunun ardından HDP’li belediyelerin maalesef neredeyse hepsine darbe vurulmaya devam edilmiştir. HDP’nin kazandığı belediyelerin büyük çoğunluğu bu bir yıllık süreçte kayyım atanarak halk iradesine darbe vurulmuştur. Şu anda milyonlarca vatandaşımızın iradesi gasp edilmiştir.
Türkiye’nin herhangi bir yerinde darbe varsa metastaz gibi yayılma riski var
Eğer Türkiye’nin herhangi bir yerinde darbe varsa bunun bir kanser gibi bütün Türkiye'yi sarması ve metastaz yapması riski vardır. Bu darbe siyasetini püskürtmek için, Türkiye’nin neresinde olursa olsun hep beraber bu darbe kanseri ile mücadele etmeliyiz.
Belediyelerle ilgili tek bir isnat, tek bir soruşturma yok
Kayyım siyasetinin hemen ardından belediye eşbaşkanlarımız ve belediye meclis üyelerimiz tutuklanmaya başlandı. Değerli belediye eşbaşkanlarımız ve sevgili Selçuk Mızraklı maalesef hala vekili olduğum Diyarbakır’da tutuklu. Onlarca belediye eşbaşkanımız tutuklandı. Şu anda halkın iradesi tutuklu. Belediye eşbakanlarımızla ilgili -aynen 2016 yılında olduğu gibi- yine iftiralar, yalanlar söylediler. Dediler ki 'dağa para gönderiyorlar, belediye kaynaklarını dağa aktarıyorlar', iftira attılar. Defalarca çağrı yaptık, buradan bir kez daha çağrı yapıyorum. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, madem bu iftiralarda bulunuyorsunuz bir kuruşluk belge gösterin. Belediyelerimizde yatıp kalktı müfettişler, Sayıştay raporları ortada. 'Eğer ki bir yolsuzluk, hırsızlık yapıldıysa bir kuruşluk iddia, bir kuruşluk belge gösterin' dedik. Ortada tek bir iddia yok. Mahkeme dosyasına yansımış tek bir iddia yok. Tek bir isnat yok, tek bir soruşturma yok, mahkeme dosyalarına yansımış tek bir belge yok. Bu iftiralara ve yalan siyasetine son verilmesini istiyoruz. Bunu Türkiye halkının takdirine bırakıyoruz.
Kayyımlarla ilgili iddialara karşı niye sessiz kalıp suç ortaklığı yapıyorsunuz?
Belediye eşbaşkanlarımızla ilgili tek bir kuruşluk iddia yokken, 4 yıldır süren kayyım siyasetine baktığımızda hırsızlıklar belediyeleri sarmış durumda. Yolsuzluklar belediyeleri sarmış durumda. Kayyımlar yedi yedi doymadı. Bu kayyımlar 4 yılda Sayıştay raporlarına da yansıyan hırsızlık, yolsuzluk isnadıyla karşı karşıya. Halkın kaynaklarını kendi ceplerine, yandaşlarının ceplerine aktarmışlar. Yüzlerce belge var. Maalesef bununla ilgili İçişleri Bakanı Soylu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tek bir söz etmiyor. Ben buradan açıkça çağrı yapıyorum İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya: HDP’Li belediyelerle ilgili her gün yalanlar, iftiralar attınız. Kayyımlarınızla ilgili yüzlerce iddia, belge var. Neden sessiz kalıyorsunuz, neden bu suç ortaklığını yapıyorsunuz? Derhal kayyımlarla ilgili bu soruşturmaların önünü açın bu hırsızlıklar, yolsuzluklar dursun.
Kayyımlar, belediye meclis üyelerinin görevlerini yapmasını engelliyor
Ben buradan bir kez daha bütün siyasi partilere, demokrasi güçlerine, Türkiye halklarına çağrı yapıyorum. Derhal kayyım siyasetine son vermeliyiz. Belediye eşbaşkanlarımız, belediye meclis üyelerimiz, seçilmişlerimiz görevlerini yapamıyor. Derhal görevlerine dönmelerini talep ediyoruz. Bunun için bütün Türkiye halklarının ve demokrasi güçlerinin seslerini yükseltmesi çağrısı yapıyoruz.
TBMM üyesi bir milletvekiliyim, Meclis’e de darbeler vuruldu. Ama her şeye rağmen ben o Meclis'e gidip görevimi yapmaya çalışıyorum. Aynı şekilde belediye meclis üyelerimiz halkın iradesiyle o şehrin meclis üyesi olarak seçildi. Ancak şu anda atanan kayyımlar, belediye meclis üyelerimizin görevlerini yapmasını engelliyor. Aynı zamanda belediye meclisini de çalıştırmıyor. Belediyenin kararlar almasını, meclisin toplanmasını engelliyor, belediye meclis üyelerinin meclise girmesini engelliyor.
TBMM Başkanı da Meclis'i böyle kayyım gibi mi yönetecek?
Ben TBMM başkanına soruyorum, siz de mi yarın Meclis’i böyle yöneteceksiniz? Eğer belediye meclis üyeleri belediyelerine giremiyorsa, kayyımları denetleyemiyorsa bu nasıl bir demokrasidir. Bunu herkesin kendisine sorması lazım. TBMM’de biz görevimizi layıkıyla yapmaya çalışıyorsak, bütün belediye meclis üyeleri ve seçilmişler belediye meclislerinde görevlerini yapmalıdır. Buna karşı da bütün Türkiye siyasetinin ses yükseltme görevi vardır. Ben bir kez daha bütün siyasi partilere ve demokrasi güçlerine çağrı yapıyorum. Gelin bu kayyım siyasetine son verelim. Kayyımları ait olduğu yere Saray'ın bahçesine gönderelim. Belediye başkanlarımızın görevlerini yapmasını sağlayalım.
Demokratik Yerel Yönetimler Eş Sözcümüz Hediye Karaaslan:
Kayyımların verdiği zararlar binlerce sayfalık raporlarla ancak ifade edilebilir
Garo Vekil'e bu girişten dolayı teşekkür ediyorum. Bugün 19 Ağustos Kayyım Darbesinin birinci yıldönümü. Biz HDP olarak daha önce de DBP’de Kayyım Darbesi sürecinde raporlarımızı açıklamıştık. HDP olarak Kasım ayında 19 Ağustos darbesinden sonra kayyım icraatlarını açığa çıkardığımız bir rapor açıklamıştık. Bugünkü rapor da bir yıllık panoramayı içeren bir rapordur. Çünkü kayyımların aslında 5 - 6 yıllık süreçte yerel yönetimlere, yerel demokrasiye, Türkiye demokrasisine, belediyelere ve halka hizmete verdikleri zararlar binlerce sayfa ile ifade edilemez. Gün geçmiyor ki kayyımların yaptıklarına dair haberler basına yansımasın.
Sadece kayyım atanmadı, demokratik belediyeciliğin tabutuna bir çivi daha çakıldı
19 Ağustos siyasi kayyım darbesi olarak tarihe geçti. Yarın bu siyasi kayyım darbesinin birinci yıldönümü. 19 Ağustos'ta sadece 3 büyük kentimize kayyım atanmadı; yerel demokrasinin, yerel yönetimlerin, demokratik belediyeciliğin tabutuna bir çivi daha çakıldı. 11 Eylül 2016 ile başlattıkları süreci bir adım daha öteye taşıdılar.
Kayyımlarla demokrasi yerine otoriter tekçi yönetim ikame edildi
Türkiye’de birçok sorunun çözümünde yerel yönetimlerin, yerinden yönetimin güçlendirilmesinin çözüm olacağını ifade etmiştik. Bugün de ifade ediyoruz; Türkiye'nin sorunları çok derindir, yerel yönetimler burada kritik bir öneme sahiptir. Çözüm gücü olacak da yerel yönetimlerdir, yerinden yönetimdir. Ancak 19 Ağustos'ta yerel demokrasiye darbe yapılırken, demokrasi rafa kaldırırken otoriter tekçi yönetim bunun yerine ikame edildi. Darbe kararı ta seçimler devam ederken alınmış bir karardır. “Kazansalar da biz kayyım atarız, ellerinden alırız gasp ederiz” kararı seçimler devam ederken alınmıştır. Uygulaması 19 Ağustos gecesi yapıldı. 19 Ağustos gecesi 418 parti çalışanımız hakkında gözaltı kararı alındı. Tam bir darbe görüntüsü altında, tam bir darbe gerçekliği ile kayyım ataması gerçekleştirildi. Tüm kent kolluk kuvvetlerinin işgali altındaydı. Ağustos ayı boyunca da 1000’e yakın gözaltı oldu.
Valiler, daha belediye eşbaşkanlarımız göreve başlamadan kayyım talep etti
Aslında bu dönem AKP 3 yöntemi devreye koydu. Birincisini 31 Mart seçim sürecinde YSK marifetiyle, YSK eliyle gerçekleştirdiler. 65 belediyemizin 6 belediyesi YSK darbesiyle gasp edildi. 14 belediye eşbaşkanımızın bu süreçte mazbataları verilmedi. 48 belediye meclis üyemizin mazbatalarına KHK gerekçesiyle el konuldu. Türkiye demokrasisinde, yerel yönetimler tarihinde yaşanan bir ilkti. YSK kararıyla daha önce birer ikişer karar alınmıştı ancak bu kadar kapsamlı bir saldırı olmamıştı. Yine ikinci yöntemi 1 Nisan sabahı yaşama geçirdiler. 1 Nisan sabahı henüz mazbatalar alınmamışken, henüz eşbaşkanlarımız belediyelere bile gitmemişken Van, Diyarbakır, Mardin valileri yazı yazarak kayyım talep ettiler.
Belediye eşbaşkanlarımıza maddi çıkar teklifinde bulundular
Devreye koydukları bir yöntemden daha bahsetmek istiyoruz. Siyasi ahlaktan yoksun bir yöntemden bahsediyoruz. Belediye eşbaşkanlarımıza aracılar eliyle çeşitli maddi çıkarları destekleyen tekliflerde bulundular. Milyonlarca lira teklif edildi ve tek şey söylendi, 'ya partinden istifa edip başka partilere geç ya da bağımsız kal’. Bunu yapmayan belediye eşbaşkanlarımızın yerine ertesi gün kayyım atadılar. Yani siyasi iktidar üçüncü yöntemi, siyasi ahlaktan, etikten yoksun yöntemi bu dönem ortaya koydu. Ve kayyımı belediye eşbaşkanlarımız üzerinde tehdit olarak kullanmaya başladı.
Siyasi ahlaktan yoksun yöntemlerle muhatap olduk
Biz de somutlaşan bazı bilgiler de söz konusu, ihtiyaç duyulursa muhatap olan belediye eşbaşkanları açıklama yapabilirler. Mevcut iktidar partisinin bazı isimleri kısa bilgi notları göndererek parti değiştirme teklifinde bulundular. Bu dönem böylesi siyasi ahlaktan yoksun yöntemlerle muhatap olmak durumunda kaldık. Onun içindir ki bütün eşbaşkanlarımız kayyım atama süreçlerinde gözaltına alındı. Kayyım atamalarının gerçekleştiği dönemde bütün belediye eşbaşkanlarımız gözaltına alındı. Onca baskı ve hileye rağmen 65 belediyenin yanında 1230 belediye meclis üyeliği kazandık. 101 il genel meclis üyesini de kazandığımızı ifade edelim.
Fıstıkçı, hamamcı, kadayıfçı kayyımlar açığa çıktı
Biz daha yeni mazbataları alıp belediyelere gittiğimizde 30 ay boyunca kayyımların yarattığı korkunç tablo ile karşılaştık. Bilanço çok ağırdı kamuoyuyla eşbaşkanlarımız paylaştı ve her paylaştığımızda halk bunlara başka isimler verdi. Diyarbakır Belediye Eşbaşkanımızın açıkladığı video sonrasında hamamcı kayyım gerçeği ortaya çıktı. Mardin Büyükşehir Belediye Eşbaşkanımızın paylaştığı belgeler sonucunda çerezci kayyım açığa çıktı. Fıstıkçı, fincancı kayımlar açığa çıktı. Bizim karşılaştığımız tablo da Gever örneğinde ortaya çıktı. Gever 16 yıl boyunca hiçbir şekilde harcama yapmadan borç ödeyecek bir duruma sürüklenmiştir. Bunların hepsi belgelerle mevcut.
Çocuklarının başına silah dayanarak eşbaşkanlar gözaltına alındı
Biz daha bu gerçeklikle uğraşırken seçimden 4 ay sonra, ikinci kayyım dönemi olarak tanımladığımız süreç 19 Ağustos 2019’da başladı. 11 Eylül 2016 da Kürtlerin bütün yurttaşlık hakları ellerinden alınmaya başladı. 19 Ağustos’tan sonra Kürtler yurttaşlıktan tasfiye edilmeye başlandı. Yurttaşlıktan tasfiye süreci birlikte Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanımızın iddianamesine de yansıdı. Hukuk katledildi. Eşbaşkanlarımızın iddianameleri üzerinden hukuk katledildi. Onlarca örnek var, geçen dönem 15 belediye eşbaşkanımıza bu gülünç örnekler üzerinden ceza verildi. Bu gülünç, komik iddianameler üzerinden... Hukukun katledildiğini 3 örnekle özetlemek istiyoruz. Belediye eşbaşkanlarımızın tamamı sabahın 5’inde gözaltına alındı. Hatta çocuklarının başına silah dayandı. Eşbaşkanlarımızın iddianamelerinin hiçbirine mahkeme tutanaklarına belediyelere dair bir ibare konulmadı. Bütün iddianamelerin temelini gizli tanık ifadelerine dayandırdılar. Gizli tanık üzerinden bir kurgu gerçekleştirdiler.
Kurgu üzerinden eşbaşkanlarımıza ceza verildi, kurgu ifade veren tanık tahliye edildi
Düşünün bir eşbaşkanımıza kendi aday tanıtım toplantısına neden katıldığı soruldu. Kendi aday tanıtım toplantısına neden katıldığı iddianameye taşındı yine bir eşbaşkanımıza neden kendi seçim çalışmasını yaptığı soruldu. Hukuk böylece katledildi. Burada 3 önemli örnek üzerinde durmak istiyoruz. Birincisi Diyarbakır Büyükşehir Eşbaşkanımız Adnan Selçuk Mızraklı’nın ifadesine yansıyan açık tanık ifadesidir. Açık tanık seçimden 11 gün önce müebbetle yargılandığı cezaevinden alınarak ifadesi alınıyor. Resmi ifadesi “Duydum, duyum aldım”a dayanan ifadelerdir. Eşbaşkanımız bu ifade üzerinden, bu kurgu üzerinden ceza aldı. Peki açık tanığa ne oldu, açık tanık müebbetle yargılanıyorken bir anda tahliye edildi. Bunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Bir diğeri bir ay önce gözaltına alınan Batman Belediye Eşbaşkanımız Mehmet Demir hakkında. 2013, 2014 sürecinde Tabip Odası Başkanı iken STK’larla, siyasi partilerle yürüttüğü yardım kampanyaları hakkındaki iddianameye taşındı.
İddianamede yapılmayan ihaleyi yapılmış gibi gösterdiler
Yine aynı iddianameye, aynı ifadelere 2013-2014’te beraat ettiği dosyalar eklendi. Bunlara dair daha önce soruşturma açılıyor ve beraat ediliyor, kovuşturmaya yer yoktur deniliyor. Savcılar kovuşturmaya yer yoktur diyor, savcılar. Aynı hukuk ise 5-6 yıl sonra bunu tutuklama gerekçesi yapıyor. Bir ironik örnek daha; Yüksekova Belediye Eşbaşkanımız Remziye Yaşar’ın tutuklanma gerekçesidir. İddianameden okumak istiyorum: “Savaş mızraklı, trampetli bir bayrak değildir; onun manzarası kandır ölümdür” diyor Tolstoy’dan alıntı yapıyor. Bu alınıp iddianamesine konuluyor.
Bir ironi daha, biraz önce Yüksekova Belediyesini nasıl bir tabloyla devraldığımızı anlattım. Yüksekova Belediyesinin ihale yaptığı iddia ediliyor kayyım atama gerekçesinde. Oysa Yüksekova Belediyesini biz devraldığımız 2019’a kadar hiçbir ihale yapılmadı, hiç satın alma gerçekleştirilmedi. Vali ne diyor peki “İhalede belediyi yüksek gösterip aradaki farkı dağa gönderdi” diyor. Takdiri kamuoyuna bırakıyorum. Böyle onlarca iddianame örneği var.
Bir memur, bir seçilmişe 'göreviniz sona ermiştir' yazısı gönderebiliyor
Belediyelerin, yerel yönetimlerin en önemli organı meclislerdir. Bu kayyımların böyle yolsuzlukları olması, denetimden azade olmalarından kaynaklıdır. Kayyımlar denetlenmiyor. Denetlemesi gerekenler merkezi hükümet ve de belediye meclisleridir. Şu Anda meclisin yetkisi atanmışlara devredilmiştir. Belediye meclisleri halk adına bütçe yapar, ayrıca faaliyet raporlarını denetleyen, iş ve işlemleri denetleyen kritik bir role sahiptir. Oysa belediye meclisleri keyfi bir atanmış tarafından feshediliyor, işlevsizleştiriyor. Fiili olarak işlevsizleştiriyor. Bir kayyım tarafından bir kaymakam tarafından 'göreviniz sona erdi' yazısı gönderiliyor. YSK ile seçilmişliği belgelenen, halktan binlerce oy alan bir seçilmişe bir memur tarafından, bir kaymakam tarafından 'göreviniz sona ermiştir' yazısı gönderilecek kadar darbe koşuları derinleşmiştir Türkiye’de.
Diğer partili belediye meclis üyelerine de kayyım atanmıştır
Belediye meclisleri için şöyle bir veri paylaşmak istiyorum: Kayyım atanan 47 belediyenin toplam 1114 belediye meclis üyesi var. Bunların 796’sı HDP’lidir. Geriye kalan 318 meclis üyesi diğer partilerdendir. Yani AKP’nin de CHP’nin de SP’nin de meclis üyeleri var. Bunlara da kayyım atanmıştır. Meclislerin fiili olarak ortadan kaldırılması 4 milyon 268 bin 58 yurttaşın iradesinin gaspıdır. Hiç ayrımsız çünkü tamamı ortadan kaldırıldı.
Yaptıkları ilk iş maaşlarına yüzde 5845 zam yaptılar
Belediye meclislerine dair kritik rol böyle iken bir örnek vermek istiyorum. Bağlar Belediyesi KHK gerekçesiyle gasp edilen bir belediyeydi. Ancak biz Diyarbakır Belediye Meclisinde 29 meclis üyesi ile temsil ediliyorduk. AKP’nin meclis üyesi sadece 9’du. Ne yaptılar, 14 belediye meclis üyemize kayyım atadılar.
Peki bu kayyımlar kim? Bağlarda görevlendirilen memurlar, bunlar tarafsız değildi. Memurların kayyım olarak atandığı mecliste bir iş yaptılar. Belediye başkan yardımcısının maaşına yüzde 5845 oranında zam yaptılar. Çoğunluğu ilk ele geçirdikleri mecliste. Gerisini kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Belediye meclisini ele geçirdikleri bir yerde belediye başkan yardımcısının maaşına 5845 oranında zam yapılması halkın yararına olabilir mi? Bizim belediyeleri kazandığımız ya da belediye başkanlığını değil de meclis çoğunluğunu aldığımız her yerde AKP böyle müdahale etti. Tatvan, Edremit, Tuşba, Çaldıran bu belediyelerden. Muş İl Genel Meclisinde HDP 15 genel meclis üyesi ile temsil edilirken, 8 AKP meclis üyesi vardı. 7 tane meclis üyesinin yerine kayyım atandı. Çoğunluğun ele geçirilmesi için bir fazla. Tesadüf olabilir mi? Gerçekten meclis üyelerimiz için açılan soruşturmaların gerekçesi olabilir mi? Bunun mümkün olmadığını düşünüyoruz Tuşba, Edremit böyle. Tatvan da bunun örneği.
Kayyımların en büyük korkusu kadınlardır
Kayyımların en büyük korkusu tüm eril sistemlerde olduğu gibi kadınlardır. Kayyımlar başta eşbaşkanlık sistemi olmak üzere kadın kazanımlarına pervasız bir şekilde yönelirler. 31 Mart Seçimlerinde 1389 belediye başkanından sadece 45’i kadındı. Bu 45’in 24’ü de HDP’liydi . Resmiyeti baz aldıkları için bu rakamı ifade ediyorum. Yani Türkiye’de kadın belediye başkanlarının yüzde 56.5’ini biz parti olarak gösterdik. 65 belediyemizin 63’ünde eşbaşkanlık sistemiyle belediye yönetimlerine aday olduk. Kayyımların eril anlayışı, merkezi hükümetin kadın düşmanı anlayışı eşbaşkanlık sistemimizi hedef aldı. Kara propaganda yapmaya kimi yerlerle ilişkilendirmeye başladılar. Hiç gerek yoktu, seçimlerden önce biz "eşbaşkanlık sistemi ile gidiyoruz" dedik. Propagandasını yaptık. Kazandığımız her yerde toplumun onayını aldık. Yasalar toplumun gerisinde kaldığı zaman yasaları topluma uyarlamak gerekir. İşte biz bunun mücadelesini verdik.
Eşbaşkanlık sistemi meşrudur, mor çizgimizdir
Sayıştay raporları ve diğer raporları aldık. Bu raporların hiçbirinde eşbaşkanlığın kamuyu zarara uğrattığı tespitiyle karşılaşmazsınız. Kamuyu zarara uğratan, kamuyu bölen bir sistem değildir. Tam tersi toplumun bütün kesimlerini ifade eden bir sistemdir. Eşbaşkanlık sistemiyle toplumun tüm kesimlerinde kadın temsiliyeti artmıştır. Bir belediyemizde yıllar boyunca hiçbir kadın temsiliyeti yaşanmıştı. O belediyede ilk kez bir eşbaşkanlıkla kadın temsiliyeti yarattık. Bu kadar kritik bir noktada duruyor. Ancak İçişleri Bakanlığı tarafından hedef gösterildi. Kayyımlar tarafından hedef gösterildi. Kara propagandaya dönüştürdüler. Adli ve idari soruşturmalara gerekçe yaptılar. Çünkü kayyımlar erkek egemen siyasetinin yansımasıdır. Merkezi hükümetin kadın düşmanı politikasının izdüşümüdür. Onun için eşbaşkanlık modelimizi hedef aldılar. Biz ısrarcıyız. Yerine yenisini koymayana kadar mor çizgimiz olarak tanımlıyoruz. Meşrudur, eşitlikçidir, toplumca kabul görmüştür.
Kayyımlar kadın düşmanı uygulamalara imza attı
Kadına yönelik düşman politikaları sadece eşbaşkanlık sistemiyle kalmadı. Kadına yönelik şiddetin arttığı bir dönemde kayyımlar şiddetle mücadele eden kadın kurumlarını kapattı. Kadın sığınaklarını kapattı, kadın cinayetlerinin önü açıldı. Pandemi sürecinde artan erkek şiddeti ile mücadele edecek merkezleri kapattılar. Böylesi bir yönelim söz konusuydu. Kadın Politikaları Müdürlüğüne erkekleri atadılar. Mardin'e ilişkin dosyamız var, dosyamızda görüleceği üzere 31 Mart'tan sonra açığa çıkardığımız tacizci çalışanları yeniden göreve getirdiler. Kadın politikalarına düşman olan kayyımlar böylesi uygulamalara imza attı. Kadın dinlenme evleri dediğimiz, kadının şehir merkezlerinde dinlenebileceği tüm mekanlar kayyım tarafından kapatıldı. Düşünün emzirme odaları kapatıldı, kayyımlar tarafından kapatıldı. Kayyımlar cinsiyetçidir erildir. Erildir, cinsiyetçidir, kadın düşmanıdır. Bu temelde bizler kayyımlara karşı mücadelemizi yükselteceğimizi yinelemek istiyoruz. Raporumuzun iki detayı daha var, belediyelerde yarattıkları ekonomik yıkım, dil ve kültürel alana yönelik saldırılar ve bir sonuç kısmı var.
Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu Üyemiz Yunus Parim
Kayyımlar Kürtlerin diline ve kültürüne nefretle işe başladılar
1 yıllık kayyım pratiklerine ilişkin bir rapor hazırlandı ama 2016 yılından beri devam eden bir saldırı var. Gelinen noktada biz artık kayyım sisteminin çökmüş bir sistem olduğunu, kayyım sistemi ile yönetilen belediyenin her gün biraz daha yolsuzluğa battığını, biraz daha çürüdüğünü belirtiyoruz. Birincisi kayyımlar ilk atandıklarında Kürt halkının diline ve kültürüne yönelik bir nefretle işe başladılar. Bu da icraatlarının ne yönde olacağının işaretiydi. Örneğin Batman Belediyesinde kayyım göreve başlar başlamaz resmi siteden, Kürtçe dil seçeneği kaldırdı, Siirt Kayyımı Celadet Ali Bedirxan kütüphanesini kapattı. Yine Muradiye kayyımı Ayşe Şan Kadın ve Konuk Evinin tabelasını indirdi. Bunlar bir halkın diline kültürüne nefretle yaklaşıldığının en büyük göstergesiydi.
Yüzlerce usulsüzlüğü görmek yerine, ortaya ‘kayyım güzelleme raporu” çıkardılar
Biz kayyımı bundan önce de teşhir ettik, kayyım döneminde yapılan yolsuzlukları belgeleriyle ortaya koyduk, eylemler gerçekleştirdik. Bunların tamamının bir amacı vardı: Halka hizmet için kullanılması gereken kaynakların her türlü denetim mekanizmasından yoksun çetevari yapılara devredilmesini engellemek. Biz bunları söylerken resmi işleyişler var; müfettişler gidiyor, belli sürelerde denetimler yapıyorlar. Müfettişlerin belgeleri var. Bir bizim raporumuz var, bir de müfettişlerin hazırladığı raporlar var. Mülkiye müfettişlerinin 2019’da hazırladığı bir rapor var. Kayyumculukta Mardin Modeli adını verdikleri bir rapor. Bu raporda şöyle diyor: "Kayyum Dönemindeki Belediyecilik hizmetleri bir sistem olarak ele alınabilir. Merkezi hükümetin temsilcisi olan valinin yerel yönetimin de başı olacağı bir sistemin oluşturulması ile ilgili çalışmaların gerek ilgili bakanlık temsilcilerinden oluşan bir komisyon marifeti ile gerekse üniversiteler tarafından oluşturulan komisyon tarafından yapılmasının uygun olacağı; bu kapsamda; demokratik katılımı sağlamak ve karar süreçlerini oluşturmak adına; belediye meclisinin seçimle gelmesi ama başkanın cumhurbaşkanı tarafından atanması hususu özellikle milli güvenliğimizin tehlikeye girdiği şehirlerde uygulanmasının daha yönetilebilir kentlerin oluşacağı şeklinde müfettişliğimizce değerlendirilmektedir.”
Yukarıdaki satırlar İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişlerinin geçtiğimiz 2019 Eylül ayında açıklanan Mardin Büyükşehir Belediyesi raporundan. Mülkiye Müfettişleri tarafından, Kasım 2016 ile Mart 2019 yılları arasında kayyım yönetiminde olan Mardin Büyükşehir Belediyesi'nin yolsuzluk, usulsüzlük ve rüşvetle anılan icraatlarına ilişkin hazırlanan bu rapor, sonuç olarak kayyım modelini överken; "güvenlik zafiyeti" olacak kentlerde belediye başkanının Cumhurbaşkanı tarafından atanmasının "uygun olacağı" şeklinde görüş bildiriyor. Mardin’de kayyım dönemindeki ihlalleri araştırmak üzere giden müfettişlerin; rapor, belge ve tanıklarla ispatlanmış yüzlerce usulsüzlüğü görmek yerine, ortaya ‘kayyım güzelleme raporu” çıkarmaları elbette sürpriz değil. Dönemin kayyımından da övgü ile bahsedilen bu raporda, kayyımın "geliştirdiği strateji ile merkezi idare ve yerel yönetim anlayışını birleştirip iyi bir model oluşturduğu görülmüştür" denilerek, adına da "Kayyumlukta Mardin Modeli" verilebileceği belirtiliyor. Ayrıca bu kayyım modelinin her tarafta uygulanması da öneriliyor.
Mardin'i 'model kent' olarak ve milli güvenliğin tehlikeye girdiği şehir kılıfını uydurarak bir rapor yayınlanmıştır. Milliyetçi söylemle kılıf uyduran bir rapor yayımlanmıştır. Sonrasında bizim belgelerimizle birlikte gelişmeler oldu. Bunlardan en ete kemiğe bürünen Mardin’di.
Yolsuzluk nedeniyle görevden aldıklarımızı kayyım tekrar göreve getirdi
Mardin Valisi ikinci kez kayyım olarak atandı, Mustafa Yaman. Önceki faaliyetlerine de baktığımızda yolsuzluğun rutin iş haline geldiği, mezarlığın bile imara açıldığı, belediye içinde çetevari grupların birbiriyle hesaplaştığı faaliyetler vardı. Bunlar artık kentin tamamında gündem olan faaliyetlerdir. Biz bunları defalarca belgeleriyle açıklamıştık. İsmi bu yolsuzluğa, tacize karışan belediye yöneticilerinin tamamına 31 Mart 2019’da biz görevi devraldıktan sonra görevden el çektirilmişti. İkinci defa kayyım olarak atandığında Mustafa Yaman yolsuzlukla adı anılan ve görevden alınan kişileri yeniden göreve aldı. Ve bu kişiler belediyenin üst yönetim kademelerinde yer aldılar. İş ve işlemlerine, yolsuzluklarına devam ettiler. Yakın zamanında açıklanan bir Sayıştay raporu var. Bizim açıkladığımız raporlarda maksimum 400 kişilik bir otele 1736 kişilik yer ayrıldığı, yine aynı gün o otelde 157.41 TL oda ücreti ödendiği, porsiyonu 56 TL'den 936 porsiyon yemek ücreti ödendiği gibi belgeler var.
Sayıştay, Mardin Büyükşehir Belediyesi’nde kayyım döneminde yapılan milyonlarca TL tutarındaki ihalelerin kanuna aykırı olduğunu kaydetti. Belediyenin yerel seçimlere 19 gün kala 2 milyon TL bedelinde yaptığı araç kiralamanın da usulsüz olduğu ortaya çıktı. Hazırlanan raporda, belediyenin idare giderlerinin 2017-2018 döneminde kayyım atanmadan önceki döneme göre yüzde 24,84 oranında artış gösterdiği ifadelerine yer verildi. Sayıştay’ın en fazla artışın faiz ve komisyon giderleri olduğunu belirttiği raporda, Mardin Büyükşehir Belediyesi’nin faiz ve komisyon giderlerindeki artışın yüzde 155,52 oranında gerçekleştiğine yer verildi. Buna karşı belediye gelirlerindeki artış ise yüzde 19,29’da kaldı. Mal ve hizmet alımlarında yapılan ihalelerin usule aykırı olduğu belirtilen Sayıştay raporunda, “hizmet alımı, yapım işi, mal alımı” adı altında yapılan 16 ihaleye değinildi. Toplam maliyeti yaklaşık 38 milyon olan 16 ihaleye dair raporda, ihalelerin “pazarlık” usulüyle yapıldığına yer verildi.
Güzelleme yaptıkları Mardin Kayyım Belediyesine kendileri yolsuzluk operasyonu düzenledi
Bu Sayıştay Raporunda sonra Mustafa Yaman merkeze çekildi. 10 Haziran 2020 tarihinde Mardin Büyükşehir Belediyesine üst üste operasyonlar yapıldı gözaltılar gerçekleşti ve tutuklamalar var. Mardin Belediyesi bu yolsuzlukların en fazla yapıldığı, ete kemiğe bürünmüş hali olabilir. Biz bunları daha önce belgelerimizle zaten ortaya koymuştuk.
Bu, kayyım atanan belediyelerin tamamında var olan bir durum. Bu sadece Mardin Belediyesine has olan bir durum değil. Diğer belediyelerde kayyımlar pirüpak olarak mı çalışıyor, hayır. Mesela Sur Belediyesinde benzer uygulamalar var. Kayyım yönetimindeki Sur Belediyesi, yetki sınırları içerisinde olmamasına rağmen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin korumak isterken canından olduğu Dört Ayaklı Minare’nin "çevre düzenlemesi" adı altında milyarlık ödemeler yaptı. Elçi’nin zarar görmemesini isterken canından olduğu Dört Ayaklı Minare, kayyım eliyle usulsüzlük ve yolsuzluğun aracı haline getirildi. Vakıflar Genel Müdürlüğü yetkisindeki tescilli yapılar arasında olmasına ve hiçbir yetkisi olmamasına rağmen kayyım yönetimindeki Sur Belediyesi, Dört Ayaklı Minare’nin Çevre Düzenlemesi için eski TL ile milyarlık kireç, çimento, polikarbon ve profil alımları yaptı. Alımlar Aras Gezi Turizm Seyahat Oto. İnş. San. Ltd. Şti. ile Ezel Sosyal Hiz. İnş. Gıda. Turz. Tic. ve San. Ltd. Şti. adlı iki şirket üzerinden yapıldı. Her iki şirket, kayyım yönetimleri döneminde belediyeden en fazla iş alan firmaların başında geliyor. Kesilen faturalara göre, Ezel Sosyal Hiz. İnş. Gıda. Turz. Tic. ve San. Ltd. Şti’ye 12.03.2018 tarihinde 9 bin torba kireç için 79. 119,00 TL, 7 bin torba çimento için 79.296.00 TL olmak üzere 158.415.00 TL ödeme yapıldı.
Kentlerde hizmet yok, borç çok
Bunların tamamı raporumuzda fatura numaralarıyla birlikte yer alıyor. Yine tonlarca kadayıfın, çerezin alındığı örneklere benzer örnekler var. Sur Kayyımının başkanlık makamı için 200 kg çay, 400 kg çay şekeri için 21 bin 280 tl ödenirken 2 ay sonra 200 kilo çay 500 kilo şeker ve meşrubat için 33 bin 250 TL ödeniyor. Sur Belediyesinde dikkat çekeceğimiz olaylardan biri yolsuzluk nedeniyle iş akitleri feshedilen 4 çalışan ikinci kayyım döneminde yeniden göreve alındı ve bunların ikisi müdür vekilliği görevine getirildi. Benzer büyük çaplı yolsuzluklardan biri de Yüksekova’da. Yüksekova aylık geliri 4 milyon tl olan bir belediye. 31 Mart’ta biz belediyeyi aldığımızda 680 milyon tl'lik bir borç vardı. Bu 680 milyon tl’lik borcun 608 milyon lirası sadece su ve kanalizasyon için alınan bir krediydi. Yüksekova nüfusu 100 bin ve belediyenin aylık geliri 4 milyon ama bu kredi başvurusu yapılırken Yüksekova nüfusunu 500 bin ve su gelirlerini de 5 milyon gösterip bu krediyi alıp Yüksekova halkını büyük bir borç altına koydular. Gelinen noktada bu paralar ne için kullanıldı bilinmiyor. Yüksekova'da insanlar hala suyu kovalarla taşıyor, hala bir kanalizasyon yok ama belediyelerinin 680 milyonluk borcu 920 milyon tl’ye çıktı. Halka hizmet için kullanılması gereken paraların tamamı belli kişilere ve gruplara peşkeş çekiliyor ve istikrarlı olarak artıyor. Benzeri Mardin Belediyesinde var. Mardin Belediyesini biz 1 milyar 50 bin tl borç ile almıştık şimdi borcu 1 milyar 800 bine ulaşmış durumda. Bu kentlerin hiçbirinde hiçbir hizmet yok. Tamamı iki ayda bir alınan çaylardan, şekerlerden ibaret.
Açıkçası meslek onuruna sahip müfettişler olduğunda, bunlar yargıya yansıdığında cesarete sahip insanlar olduğunda bu çürümenin açığa çıkabileceğine inanıyoruz. Bundan sonra da bunu her platformda ortaya koymaya devam edeceğiz.
Venedik Komisyonundan tespitler
Bu işin bir de uluslararası boyutu var. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Yakın dönemde Venedik Komisyonunun açıkladığı bir rapor var. Kayyımlara ilişkin bu raporda 4 önerisi var komisyonun:
“1) Bir adayın kamu hizmetinden yasaklanması nedeniyle uygun bulunmaması için hakkında ciddi bir suçtan dolayı mahkeme tarafından kesin bir cezai mahkumiyet kararı olması gerektiği ve aynı zamanda bir kişinin adaylık için uygun olmadığının seçimlerden önce belirlenmesi gerektiğini açıkça belirtin.
2) Diyarbakır, Erzurum, Kars ve Van ilçe belediyelerinde 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde en yüksek oyu alan ancak 11 Nisan 2019 tarihli Yüksek Seçim Kurulu kararı ile belediye başkanlığı mazbatası verilmeyen 6 belediye başkan adayının seçimi kazandığını kabul edin.
3)İçişleri Bakanlığı'nın 19 Ağustos 2019 tarihli kararı ile askıya alınan üç büyükşehrin yani Diyarbakır, Mardin ve Van'ın belediye başkanlarını görevlerine iade edin veya ilgili belediye meclislerinin yeni bir belediye başkanı seçmesine olanak vermek veya ilgili seçim bölgelerinde tekrar seçim yapmak gibi seçmenlerin iradesine uygun alternatif bir çözümleri uygulayın.
4) İlk kez 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlüğe giren ve Kasım 2016'da Meclis tarafından onaylanan Belediye Kanunun 45. maddesinin 1.fıkrasındaki değişiklikleri yürürlükten kaldırın."
Bu 4 madde de bizim her aşamada dile getirdiğimiz seçme seçilme hakkının gaspının önüne geçerek, halk iradesine saygıyı getirecek önerilerdir. Önceki kayyım döneminden farklı olarak bu dönem Venedik Komisyonunun bu tarz bir önerisi var. Bu artık meselenin ne derece Türkiye sınırlarını aştığını, görmezden gelinen üstü kapatılan birçok sorun olmasına rağmen her platformda işi sadece milli güvenlik meselesine indirgeyen devlet aklına karşı işin başka çevrelerce de görüldüğünü gösteriyor. Belediyelerle ilişkili, hukuki sürece ilişkin detaylar var raporumuzda.
Kayyımlar Kürt halkına yönelik geleneksel inkarın devamıdır
Biz sonuç olarak bu rapora ve bir yıllık yapılanlara dikkat çekmek istiyoruz. Belediye ve irade gaspına ilişkin uygulamaları bir anlık görmemek lazım, bunlar Kürt halkına yönelik geleneksel devlet politikalarının devamıdır.
İlk kayyım döneminde Kürtçeye, Kürt kültürüne ve kitaplara olan nefret, ikinci kayyım döneminde de dinmedi. Muradiye Belediyesi’ne atanan kayyım, açılışına onay verdiği Ayşe Şan Kadın Kitap ve Konuk Evi'nin tabelasını indirerek kapısına kilit vurdu. Kitapların akıbeti belirsiz. Batman Belediyesine atanan kayyımın ilk işi belediyenin web adresinden Kürtçe dil seçeneğini kaldırmak oldu. Siirt Belediyesi kayyımı belediyeye ait Celadet Alî Bedîrxan Kütüphanesi'ni yıktırdı. Tepkiler üzerine yapılan açıklamada kütüphanenin tramvay projesi nedeniyle yıkıldığı belirtildi. Fakat ortada kütüphane kalmadı! Kayapınar Belediyesinde ise Cegerxwîn Kültür ve Sanat Merkezi’nde 2012'de kurulan kütüphanede bulunan 10 bini aşkın kitap, kayyım atamaları sonrası peyderpey azalarak 300’e kadar düştü. Bu kitap kırımı halen sürüyor.
Kürt sorunu var oldukça, bu ülke kurak kalacak
Kürt sorunu var oldukça, bu ülke kurak kalacak! Bu sorunun suretinde inkâr edilen her söz, bakış, yaşam ağır bir fatura olarak ülkedeki her canlıya etkide bulunuyor, bulunmaya devam edecek. Yerel yönetimleri, aynı zamanda bu yakıcı sorunun çözümündeki en önemli dönemeç olarak görüyoruz. Bugün tüm yaşananlar, özce bu sorunun etrafında yaşanmaktadır.
Kürt halkına yönelik geleneksel devlet politikalarının devamıdır
Kayyım politikası, bir halkı ve değerlerini küle çevirme, yaşanmamış, olmamış gibi gösterme diskuru ile sürekli işlevsel tutulan, içkin ve aşkın düzeyde bir dehşettir. Venedik raporu örneğinde olduğu üzere, uluslararası alanda da mahkûm edilmiş olsa bile, sürdürülmesi konusunda savaşa dayalı devlet aklı ısrarcıdır! Bu ısrar Kürtler ve demokrasi ile kurulan düşmanca ilişkinin açık bir göstergesidir. Bu bağlamda kayyım atamalarını, belediye ve irade gasplarını anlık, sadece bugüne ait bir uygulama olarak görmemek gerekir. Uygulamaların arka planı son derece ideolojik, tarihsel ve uzun erimlidir. Kürt halkına yönelik geleneksel devlet politikalarının devamıdır. Atadığı kayyımlar Kürtçeyi yasaklarken, İçişleri Bakanlığı resmi sayfasında, kayyım atama gerekçesini Kürtçe yapmaktadır. İşte sorunun özü budur! Öte yandan kayyım atamalarında diğer iştah kabartan konuların ise ihaleler, fetih arzusu, rant paylaşımı ve her şeyi talan etmek olduğunu belirtmek gerekir. Kürtlerin demokratik kazanımlarını gasp etme söz konusu olduğunda, hukuk dışı tüm saldırılar kılıfına uydurulabiliniyor. Kadınların kazanımlarına yönelik kırım politikası; ekolojik toplum anlayışına dayalı politikalarımıza yönelik rantsal yaklaşım; sosyal politika adı altında girişilen asimilasyon uygulamaları; Kürt kimliğini ve kültürünü Türkleştirme sevdası, muhtaç kılma ekonomisi üzerinden yoksulun daha da yoksullaştırılması; dev bir eşitsizlik girdabının yaratılması, kayyım atamalarının genel bir sonucudur. İkinci kayyım dönemi ve aradan geçen bir yıl, bu sonucun daha da derinleştirildiği bir yıl olmuştur.
Biz tekrardan kayyımın darbe, gasp ve talan olduğunu; seçme seçilme hakkının gaspının devamıyla istenen daha sonra Kürdistan'ın tamamında hayata geçirilen bir sistem olduğunu belirtiyoruz.
Rapor ve kronolojiyi indirmek için:
18 Ağustos 2020