Yaşam hakkı ihlalleri karşısındaki cezasızlık politikasına ilişkin araştırma önergemiz

Grup Başkanvekillerimiz Meral Danış Beştaş ve Saruhan Oluç, yaşam hakkı ihlalleri karşısındaki cezasızlık politikasının yarattığı hukuksuzluk ve mağduriyetlerin araştırılarak insan haklarına uygun tedbirlerin belirlenmesi amacıyla TBMM'ye araştırma önergesi verdi. Kemal Kurkut'un ölümüne sebep olan polis hakkında beraat kararı verilmesine de dikkat çekilen önergede şu ifadelere yer verildi:

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI’NA

Türkiye’de artan işkence, orantısız güç kullanımı sonucu yaşanan yaşam hakkı ihlalleri karşısındaki cezasızlık politikasının ve ayrıca AYM ve AİHM kararlarının uygulanmamasının yaratacağı hukuksuzluk, mağduriyet ve zararların araştırılarak insan haklarına uygun tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince ekte sunulan gerekçe çerçevesinde Meclis Araştırması açılmasını aşağıda imzası bulunanlar olarak arz ve teklif ederiz.

GEREKÇE

İnsan hakları açısından kolluğun orantısız güç kullanımı neticesinde meydana gelen yaşam hakkı ihlallerinintümüyle hukuk dışı ve insan halklarına aykırı olarak  insan yaşamının yargı kararı olmadan güvenlik güçlerince denetimsiz, hatta keyfi biçimde son verme uygulaması biçiminde tanımını bulur. Türkiye bu kavramla 1990’lı yıllarda, polisin ev baskınları ile yaptığı operasyonlar neticesinde tanışmış ve AİHM önünde birçok kez mahkum olmuştur.

Kolluğun orantısız güç kullanımı Türkiye’nin AİHM önünde birçok kez mahkûm olmasına neden olmasına karşın PVSK ile ilgili düzenlemeler yapılmamış hatta zaman içerisinde kolluğun yetkileri daha da artırılmıştır. Polis teşkilatı, her daim devlet içinde sürekli güçlü kılınan ve yetkileri geniş olan bir yapılanma özelliğine sahip bir kurum olagelmiştir. Kolluk görevlileri ise bu yetkilerini sınırsızca kullanırken neden oldukları ölümler, cezasızlık politikası ile bir nevi ödüllendirildiği için gerçekleşen sivil ölümleri denetim ve yargıdan azade bir yere konulmaktadır. Oysa kolluğun görevi yaşamı korumak ve buna ilişkin önlemleri almaktır.

Bu anlamda İç Güvenlik Paketi ile son hali verilen PVSK, kolluğun hukuk dışı eylemleri için çekilmiş bir perde, kurtarıcı bir güç olmuştur.  Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının yapmış oldukları araştırma ve raporlar; Türkiye’de yaşam hakkı ihlalleri, kişilerin “dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle öldürülmesinden, gözaltında ve cezaevinde “intiharlara” ya da şüpheli bir şekilde ölümlere kadar çok geniş bir spektrumda gerçekleştiğini vurgulamaktadır.

Son dönemlerde ise yurttaşlara uygulanan işkence yöntemlerinin tüm ülkenin gözü önünde gerçekleştirilerek adeta bir tehdit unsuruna dönüştürülmesine tanıklık etmekteyiz. Şerali Dereli ve Servet Turgut’un maruz bırakıldıkları durum ve bunun bir biçimde devlet tarafından üstü örtülü de olsa kabulü, işkenceyi uygulayanlar açısından cezasızlık politikasının ötesinde meşru bir zemine taşınması riskini ortaya çıkarmaktadır. Hakeza Rojbin Çetin örneğinde olduğu üzere köpekle yurttaşlara işkence ve bu suçun savunulması hak ihlalleri anlamında tehlikeli bir gidişata işaret etmektedir.

Kuşkusuz işkence ve kolluğun orantısız şiddeti ile meydana gelen ölüm vakalarında devletin refleksi, kolluğun korunması şeklinde tezahür etmiştir. Bunun son örneği ise dün Kemal Kurkut davasında verilen beraat kararı ile yaşanmıştır. Diyarbakır'da 2017 Newroz'una katılırken polisin açtığı ateş sonucu yaşamını yitiren üniversite öğrencisi Kemal Kurkut'un ölümüne ilişkin polis Y.Ş. hakkında, insan öldürme suçundan açılan dava, savcılık mütalaasında olası kastla öldürme suçu olarak nitelendirilmiş, sonucu ise beraat kararı olmuştur. Davada tüm delillerin dosyadaki mevcudiyetine rağmen verilen beraat kararı hukuka olan güvenin sarsılması açısındanson derece sakıncalıdır. Kemal Kurkut’u kameralar önünde öldüren polisin beraatine karar verilmesi karşısında, Kurkut’un öldürülme anını çektiği fotoğraflarla belgeleyen gazeteci Abdurrahman Gök hakkında 20 yıl hapis cezası isteniyor olması suç ve cezada dengenin ne denli sarsıldığının kanıtıdır. Bu kanıt aynı zamanda devletin yurttaşına olan ayrımcı bakış açısının da izahıdır. Polislere yönelik her daim uygulanan cezasızlık politikası aynı zamanda, polislerin yurttaşlara olan tavrını olumsuz etkilemekte ve insan öldürme hakkını kendilerinde görmelerine neden olmaktadır. Kolluğa yargı kararları ile sunulan insan öldürme keyfiyet ve yetkisinin varacağı nokta ise hukuk devletinin geleceği açısından irdelenmeye muhtaçtır. Kurkut’un katiline verilmeyen ceza ilk olmamakla birlikte son olması açısından parlamentoya görev ve sorumluluk düşmektedir.

Orantısız güç kullanımı açısından son derece kötü bir karneye sahip olan Türkiye, AİHM önünde defalarca cezalandırılmış olmasına rağmen bilhassa son zamanlarda artan hukuk dışı uygulamalarla hukuksuzlukta ısrarcı olduğunu göstermektedir. Fakat bu durumun, toplumsal kırılmayı derinleştirici etkisinin yanı sıra hukukun üstünlüğü ilkesini de yok sayması bakımından, ülkede yaratacağı olumsuz atmosferin engellenmesi için parlamento çatısı altında irdelenmesi esastır.

18 Kasım 2020