HDP kadın Parlamento grubu olarak her sene kadın bakanlığının kurulması yönündeki ısrarlı tutumumuz devam ediyor. Çünkü kadınların çok ciddi sorunları vardır. Sadece bu sorunlarla ilgilenecek, çözüm üretecek ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak bir muhatabın, bir kurumun olması temel bir ihtiyaçtır.
Cinsiyet eşitliği olmadan demokrasiden bahsedilemez
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği evrensel bir sorun olmanın yanında temel bir demokrasi sorunudur. Demokrasinin güçlü olduğu gelişmiş ülkelerde, toplumsal cinsiyet eşitsizliği tümüyle giderilmemiş ise de, cinsiyet eşitliği sağlanmadan gerçek bir demokrasinin sağlanamayacağı bilinciyle, cinsiyetler arası eşitliği tesis etmede önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Dolayısıyla cinsiyet eşitliği ve demokrasi birbiri ile doğrudan bağlantılı, birbirini güçlendiren ve biri olmadan diğerinden bahsedilemeyecek iki kavramdır.
Kadınlara yönelik cinsiyet ayırımcılığı birçok toplumda görülmekle birlikte, ayırımcılığının türü ve derecesi farklıdır ve bu farklılık demokrasinin gelişmişliğiyle doğrudan bağlantılıdır. Bugün gelişmiş ülkelerde cinsiyet ayırımcılığı, kadınların çalışma yaşamında işe alınma aşamasında ve terfide karşılaştıkları engeller ile erkeklerle aynı işi yapmalarına rağmen daha az ücret almaları gibi konularda belirginleşirken, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde bu sorunların yanı sıra, çok daha temel ve ağır sorunların yaşanması şeklinde tezahür etmektedir.
Cinsiyet ayrımcılığı kadına yönelik şiddetin nedenidir
Cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle kadınlar; cinsel, fiziksel ve psikolojik şiddet olmak üzere her türlü şiddete uğrama, eğitim, sağlık, ulaşım gibi birçok temel hizmet olanaklarından yararlanamama, kendi yaşamı ve bedeni üzerinde söz hakkına sahip olamama, başta istihdam alanı olmak üzere kamusal alandan, siyasetten ve karar mekanizmalarından dışlanma, esnek, güvencesiz ve ucuz işgücü olarak kullanılma gibi çok boyutlu hak ihlali, ayrımcılık ve dışlanmayla karşı karşıya kalmaktadır.
Türkiye cinsiyet ayrımcılığından kaynaklı kadınlara yönelik şiddetin, ayrımcılığın, dışlanmanın ve bir bütün olarak hak ihlallerinin en yoğun olduğu, bu ayrımcılığın gün geçtikçe derinleştiği ve bunun toplumsal düzlemde büyük tahribatlara yol açtığı ülkelerin başında gelmektedir.
10 ayda 300 kadın erkekler tarafından öldürüldü
Dünya Ekonomik Forumu’nun ekonomik katılım ve fırsatlar, eğitime erişim, siyasal güçlenme, sağlık ve hayatta kalabilme olmak üzere dört temel ölçütü esas alarak her yıl hazırladığı Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Rapor’larına göre, Türkiye her yıl daha da kötüleşerek, dünyada toplumsal cinsiyet uçurumunun en derin olduğu ülkelerin başında gelmektedir. Bu ve benzeri raporlar bir yana, her gün gerçekleşen kadın katliamları, 2016 yılında 280, 2017 yılında 300, 2018 yılının sadece ilk 10 ayında ise 300’ü aşkın kadının erkekler tarafından öldürülmesi, kadınların temel insan hakkı olan, yaşam hakkının dahi korunmadığını açıkça göstermektedir.
Türkiye’de cinsiyet ayrımcılığının en belirgin görüldüğü alanlardan biri de istihdam alanıdır. Kadınlar temel bir insan hakkı olan çalışma hakkından mahrum bırakılmakta ve istihdam alanından dışlanmaktadır. Türkiye’de istihdam oranı erkeklerde %71-72 civarında iken, bu oran kadınlarda %28-29 civarındadır. Çalışan kadınların büyük bir kısmı ise sosyal güvenceden yoksun, ucuz ve esnek iş kollarında istihdam edilmektedir.
Yerel yönetimde temsiliyeti artıran eş başkanlarımız rehin alındı
Siyasi yaşama katılım noktasında da benzer bir tablo söz konusudur. Parlamentoda yer alan kadın sayısı, HDP’nin eşit temsiliyet politikası sayesinde Türkiye tarihinin en yüksek oranlarından birine sahip olmasına rağmen, 600 milletvekilinin 497’i (%83) erkek, sadece 103’u (%17) kadındır. Yerel yönetimlerde ise kadın temsiliyeti çok daha düşük, partimiz partimizin yerel seçimlerde uyguladığı eş başkanlık sistemi sayesinde % 1 bile olmayan kadın temsiliyeti %3,5’a ulaşmıştır. Bu yüksek temsiliyetin sağlanması için büyük emek, büyük mücadele veren HDP’li kadınlar şu anda rehin tutulmaktadır. Eş genel başkanlarımız, milletvekillerimiz, kadın özgürlüğü için mücadele eden başta TJA olmak üzere kadın mücadelesi aktivistlerine dönük büyük şiddet ve baskılar söz konusudur.
AKP kadınların kazanımlarını gasp ediyor
Bu özet bilgiler kadının mevcut durumunu özetleyen somut verilerden yalnızca bir kaçıdır. Kadınlar yaşamın üretildiği her alanda ağır bir ayrımcılık ve dışlanmışlıkla kuşatılmıştır.
Fakat kadınların bunca sorunla boğuşmasına, yaşamın tüm alanlarında ciddi ayrımcılığa maruz kalmasına ve vahimi günde en az birkaç kadının erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirmesine rağmen kadınların sorunlarıyla doğrudan ilgilenecek, cinsiyet eşitliğini sağlamaya dönük bütüncül ve etkin politikalara üretecek neredeyse hiçbir mekanizma yoktur. Tam tersine AKP iktidarında kadınların uzun yıllar büyük emek ve mücadele ile kazandıkları hakları teker teker gasp edilmekte, ‘kadın yok aile var’ mantığıyla kadınların kimliği, talepleri ve sorunları görünmez kılınıp çözümsüzlüğe mahkum edilmektedir.
AKP’nin yaklaşımı “kadın yok aile var” yaklaşımıdır
AKP 2011 yılında Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na dönüştürülüp kadın bakanlığı bünyesindeki önemli müdürlüklerin yeni bakanlıkla beraber işlevsizleştirilmesi bunun en önemli adımlarından biriydi. Bunun temel nedeni AKP’nin "kadın yok, aile var" yaklaşımıydı ve bu yaklaşım halen AKP’nin temel politikası olmaya devam ediyor.
Kadınların sorunları muhatapsız ve çözümsüz bırakıldı
Kadın bakanlığı sosyal politikalar bakanlığına dönüştürülürken biz kadınlar güçlü bir muhalefet sergiledik. Buna karşı çıkmamızın esas sebebi bu düzenlemelerle erkek şiddetinin daha da artacağı ve kadınların yaşamın her alanında yaşadığı sorunların çözümsüz bırakılacağı yönündeydi. Bugün geldiğimiz süreçte haklı olduğumuzu net bir şekilde görüyoruz. Maalesef yeni bakanlıkla beraber kadına yönelik erkek şiddeti her sene neredeyse katlanarak devam etti, kadınların sorunları aile ve sosyal politikalara sıkıştırıldığı için muhatapsız ve çözümsüz bırakıldı.
AKP’nin bakanlığı kadını yok saymakta bir bakanlık haline geldi
Bununla beraber Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı uzun yıllar cinsiyet eşitliğini sağlayacak politikalar üretmek yerine AKP’nin "kadın yok, aile var" yaklaşımıyla, kadını yok sayan, yaşam alanını daraltan, antidemokratik, baskıcı ve cinsiyetçi yeni toplumsal cinsiyet rejiminin inşa edilmesinde fazlaca rolü olan bir bakanlık oldu.
Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı torba bakanlıktır
Şimdi tekrar hem kadınlar açısından son derece kritik iki bakanlığın; işçinin, emekçinin yani çalışan haklarını düzenleyip sorunları çözmekle yükümlü bir bakanlık ile kadınların, çocukların, yaşlı ve engellilerin, sosyal politikaların vs sıkıştırıldığı ve bir tür ‘torba’ bakanlık gibi çalışan Aile Sosyal Politikalar Bakanlığının rastgele birleştirildi.
İçinde kadının adının dahi geçmediği ve çalışma alanı son derece geniş ve dağınık olan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın da kadınların sorunlarına tümüyle duyarsız kalacağı, kadınların erkek egemen zihniyetin insafına iyice terk edileceği anlamına gelmektedir. Zira bakanlığın yasama yılının başında ilk çalışma olarak kadınların nafaka hakkını yok etmeye dönük çalışması bunu net bir şekilde göstermektedir.
OHAL kaldırıldı ama kapatılan kadın kurumları açılmadı
Yine OHAL döneminde, OHAL bahane edilerek, kadınların sorunlarıyla ilgilenen, kadınların bir araya gelip sorunlarını ve çözüm önerilerini tartıştığı, kadınlara her türlü desteği sunmaya çalışan kadın kurumlarının neredeyse tamamına yakını kapatıldı. Kadınlara, muhatapsız bırakılarak ‘gördüğün bütün ayrımcılığa ve şiddete rağmen, bir şiddet yuvasına dönüşen evinde otur’ denildi. Bir kez daha sormak gerekir, bu kadın kurumları neden kapatıldı ve OHAL kaldırılmasına rağmen kapatılan kadın kurumlarının mühürlü kalmasının gerekçesi nedir?
Kayyum zihniyeti kadınları hedef aldı
Kürt illerinde halkın iradesinin gasp edilmesiyle tepeden atanan kayyumlar eliyle kadın kurumlar ve kadın kazanımları yok edilmesi gereken öncelikli hedefler olarak görüldü. Uzun yıllardır büyük emek ve mücadele sonucu oluşturduğumuz kurum ve mekanizmalarla Türkiye’de kadına yönelik şiddetin azaldığı tek bölge noktasına kadar gelinmişti. Yine Kadın Politikaları Daire başkanlıklarının kapsamlı ve etkin politikalarıyla kadın istihdamının arttığı, kadın sorunlarının hızlı ve adil bir şekilde çözülmeye başlandığı, kadınların yaşadıkları kente söz sahibi olup yaşamlarına ve iradelerine sahip çıktığı mekanizmalar kurumsallaşmaya başlamıştı. Fakat kayyum zihniyetiyle tüm bu çalışmalara sekte vuruldu ve yine kadınlar sorunlarıyla, gördükleri her türlü şiddetle baş başa bırakılmaya çalışıldı.
Kayyum zihniyetinin kadın düşmanı politikaları bu toplantısının kapsamını çok aşan ve üzerinde uzun yıllar konuşulması, tartışılması ve hatta akademilerde çalışılması gereken pratiklerdir. Dolayısıyla burada sadece şunu belirtmek yeterli olacaktır. Kayyumların hedeflediği ve partimizin, kadınların yıllardır mücadele vererek, devletin tüm baskılarına rağmen kurumsallaştırdığı kadın özgürlükçü politika ve uygulamalar, eş başkanlık sistemi, eşit temsiliyet, kadın dostu kentler gibi, Türkiye’nin dünyada örnek gösterilen tek olumlu noktalardı.
Kadınlar için hazırlanan mali projeler siyaseti kadınsızlaştırmak için kullanılıyor
Türkiye sürekli başta Avrupa Birliği olmak üzere birçok ülkeden kadınların siyasi yaşama katılımını artırmak için mali değeri yüksek projelere alıyor. Fakat bu projeler için aldığı kaynakları tam olarak nereye harcadığı konusunda şeffaf bir tutum sergilememektedir. Projelerin amacının tersine siyasete aktif katılım gösteren, başta da partimizde yer alan kadınları siyasi yaşamdan uzaklaştırmak ve siyasi kadınsızlaştırmak için kullandığından şüphe ediyoruz. Zira yerelde kadın mücadelesi veren kadınlar, belediye eş başkanı kadınlar ve kadın milletvekilleri başta olmak üzere siyasetin her kademesinde yer alan kadınlar sürekli baskı, gözaltı ve tutuklama operasyonlarıyla siyaset yaptıkları için cezalandırılmaktadır.
Özcesi bütün bu konu ve verilere baktığımızda Türkiye’de kadınların kronikleşen ağır sorunları çözüme kavuşmak bir yana daha da ağırlaşarak çözümsüz kılınmaktadır.
Eğer kadınların yaşadığı her türlü ayrımcılık ve şiddetle samimi bir anlayış, etkin, uygulanabilir ve sonuç alıcı politikalar geliştirilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin kadınların yaşam hakkının korunması, istihdamda eşit bir şekilde ve eşit ücretlerle yer alması, siyasete etkin katılımı ve eşit temsiliyetin sağlanması, Kadınlara karşı her türlü şiddet ve ayrımcılığı önleme ve bununla mücadele başta olmak üzere bir bütün olarak cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik acil olarak, kapsamlı, etkin ve uygulanabilir bir politikalar belirlemesi gerekmektedir.
Bu politikaların belirlenmesi, uygulanması ve sonuç alınması açısından, İsveç, Norveç, Lüksemburg, Danimarka ve İspanya gibi dünya örneklerinde görüldüğü üzere, sadece kadın sorunlarıyla ilgilenen ve asıl görev ve yetki alanı toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, kadınların yaşadığı her türlü şiddet ve ayrımcılığı ortadan kaldırıp kadınları güçlendiremeye yönelik çalışacak olan bir Kadın Bakanlığı’nın kurulmasıyla ancak mümkün olabilecektir.
Kanun teklifinin amacı
Kanunun teklifimizin amacı, şiddet, zorlama ve cinsel istismarın önlenmesinin bir önkoşulu olarak toplumsal cinsiyet eşitliğini temel siyasi ilkelerden biri haline getirmek,
Toplumsal cinsiyet kalıpları ile mücadele etmek, kadın ve erkek arasında eşit statünün oluşmasını teşvik etmek,
Kadınların sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal yaşamdaki konumlarını güçlendirmek, kadın odaklı yasaların düzenlenmesini sağlamak,
Kadın özgürlükçü perspektifin yasal ve toplumsal zemin kazanması için çalışmak,
Erkek egemen zihniyetin ve bu zihniyetin hâkim olduğu toplumsal örgütlenmenin dönüşümü için çalışmak ve bu yönlü çalışan kadın hareketlerini desteklemek,
Hak, fırsat ve imkânlardan eşit biçimde yararlanmalarını sağlamak ve bu bağlamda çalışma hayatında eşit cinsiyet dengesini, kadın dostu çalışma ilkeleri ve eşit ebeveynlik koşullarını oluşturmak üzere Kadın Bakanlığı’nın kurulması ile teşkilat, görev ve yetkilerine ilişkin esasları düzenlemektir.
Uluslararası sözleşmelerin gereğidir
Türkiye’de bir Kadın Bakanlığı’nın kurulması, kadınların bu yönlü ihtiyaçlarının ve ısrarlı taleplerinin karşılanmasının yanında, Türkiye’nin 185 ülkeyle birlikte tarafı olduğu BM Kadınlara Karşı Her Tür Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW),
1995 Dördüncü Dünya Kadın Konferansına katılan ülkelerce benimsenen Beijing Deklarasyonu ve Eylem Platformu (PFA),
BM Güvenlik Konseyinin 2000’de aldığı Kadınlar, Barış ve Güvenlik üzerine 1325 sayılı karar ile buna ek 1820, 1888, 1889, 1960, 2106 ve 2122 sayılı kararları,
1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren ve Türkiye’nin de, çekincesiz olarak, taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi’nin (Avrupa Konseyi Ev İçi Şiddet ve Kadına Yönelik Her Türlü Şiddetin Önlenmesine Dair Sözleşme) ve bütün BM üyesi ülkelerce benimsenen Binyıl Kalkınma Hedefleri’nin de gereğidir.
Kadın Bakanlığı teklifini bir kez daha verdik
Zira bu sözleşmelerin hepsi kadınlara karşı her türlü şiddeti önleme, kadına yönelik ayrımcılıkla mücadeleye ilişkin bütüncül politikaların, tedbirlerin ve programların uygulanması için, yeterli mali ve beşeri kaynak tahsis edilmesi yükümlülüğü getirmektedir.
Bu bağlamda biz HDP olarak her dönem verdiğimiz Kadın Bakanlığı kurulmasına dair kanun teklifimizi bu dönem de verdik. Sadece kadınların sorunlarıyla ilgilenecek, kadınlarla beraber çözüm önerileri ve bu yönlü etkin politikalara geliştirilecek bir Kadın Bakanlığı kurulmasına dair ısrarımız devam edecektir.
Kanun Teklifi'ne buradan ulaşabilirsiniz.
22 Kasım 2018