Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar, haftalık grup toplantımızda gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Pandemi başta olmak üzere iktidarın uygulamalarına ilişkin eleştirilerde bulunan Sancar, şöyle konuştu:
Öncelikle son 3 gündür ziyaret ettiğim şehirlerden, halkımızdan hepinize selam getirdim. Sadece selam değil umut da getirdim. Mardin'den, Nusaybin'den, Kızıltepe'den umut dolusu selamlar, heyecan ve coşku getirdim. Bunları size de iletiyorum.
Mardin’de, Nusaybin’de, Kızıltepe’de gördüğümüz şey şu, umut dimdik ayakta ve kararlı yürüyüşünü sürdürüyor. İktidar ise çöküyor çözülür. Yıllardır diyoruz ki bu iktidar yalan talan ve savaş üzerine kurulmuştur. Yalansız yapamayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Yalanları ortaya çıktığı zaman onlardan bir özür, bir mahcubiyet bekleyenler boşuna bekliyor. Çünkü bu iktidardan ne özür ne hicap ne utanç işareti geliyor. En son örnek ise pandemi ile ilgili vakaların açıklanması konusudur. Pandeminin başından beri verilen sayılar, kamuoyuna duyurulan sayılar meğer yalanmış. Biz bunu söylüyorduk zaten, yalan olduğunu biliyorduk. Sadece bizler değil pek çok kuruluş bu yalanların nasıl pazarlandığını, pandeminin nasıl yalanlarla yönetilmek istendiğini kamuoyuna, halkımıza açıklıyordu. Bunların başında TTB geliyordu. Ancak her seferinde bu yalanları ortaya çıkaranlar, iktidarın yalanlarını sergileyenler saldırıya maruz kalıyordu. Hain, terörist ilan ediliyordu. Ne hikmetse birden iktidar da bugüne kadar yaptığı şeyin temelden yalan olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Bunun sebepleri var biliyoruz. Yine bezirganlık peşindeler. Muhtemelen vaka sayılarına göre yapılacak aşı tahsisi veya sağlanacak ekonomik yardımlardan daha fazla pay almak için şimdi birdenbire 8 ayı sildiler ve hiçbir şey olmamış gibi yüksek rakamları ilan etmeye başladılar.
Türkiye, dünya genelinde vaka sıralamasında bir günde 24. sıradan 3. sıraya yükseldi
Açıklanan rakamlara göre Türkiye'de bugün vaka sayısı 30 binin üzerine çıkmış durumda. Dünya genelinde en fazla vaka sayısı bildiren ülke listesinde birden bire 24’üncü sıradan 3’üncü sıraya yükseldi Türkiye. Ne diyordu Bakan, "Vaka sayısı ile hasta sayısı aynı değildir". Bir ülkede veya bir toplulukta bir yalanı bir kere pazarlayabilirsiniz, toplumu veya toplumun çoğunluğunu bir kere inandırabilirsiniz. İkinci kere söylediğinizde toplumun bir kısmını bir kere daha inandırabilirsiniz. Ama 3’üncü kere söylediğinizde artık hiç kimse size inanmaz. Nüfus oranına göre değerlendirildiğinde günlük vaka sayısına göre Türkiye birincidir. Bu sayılar hala güvenilir değil. Ama açıklananlar bile tablonun ne kadar vahim olduğunu gösteriyor. Peki bu yalanın sonucu, faturası, bedeli nedir? Bu yalanın faturası halkın sağlığıdır.
Vaka sayısı artıyor, insan sağlığı büyük bir tehlike altına giriyor
İnsanların sanki ortada tehlike yokmuş gibi davranmaya itilmesidir. Bizatihi salgının yayılması için pek çok oyun oynanmasıdır, pek çok icraat yapılmasıdır. İktidar kongrelerini ertelemiyor, topluluğun üstüne çaylar fırlatılıyor, tedbir alınmıyor. Destek yok! Vaka sayısı artıyor, hasta sayısı artıyor, insan sağlığı büyük bir tehlike altına giriyor. Ölümler artıyor, açıklanan ölüm rakamlarına da inanmıyoruz dedik. Gerçekten inanmıyoruz. Daha fazla olduğunu belediye başkanları günlük defin rakamlarını paylaşarak ortaya koyuyorlar. Bu basit bir yalan değil! Bu, toplumun sağlığına, insanların hayatına mal olan bir yalandır. Peki, bunun bir karşılığı olmayacak mı, bunun hesabını bu iktidar vermeyecek mi?
İktidar çözülüyor, sistem çöküyor
Sorumluluğu bir bakanın üzerine yıkarak sistemi aklayabileceklerini mi düşünüyorlar? En tepede "yetkiler bendedir, her şey benden sorulur" diyen AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanının burada sorumluluğu yok mu? Yetkiye gelince her şey bende, sorumluluğa gelince benim hiç kabahatim yok yalanına daha ne kadar inanacağız? Biz inanmıyoruz. İnanmayanlar artıyor, hakikat yolculuğu büyüyor. Hakikat yolculuğu büyüdükçe de iktidar çözülüyor, sistem çöküyor.
"Ulusal çıkar" kavramı yalanlarını örtmek için iktidarın sığındığı bir gerekçedir
Peki, bu yalanın pazarlanması için kullanılan kavram neydi, hatırlayalım. Bakan 1 Ekim'de basın toplantısında hem vatandaşlara hem Dünya Sağlık Örgütüne yanlış bilgi verilmesininin nedeninin ulusal çıkarları korumak olduğunu söylemişti. O zaman küçük bir mahcubiyetle bu sözleri sarf etmişti, 'bir sebebimiz var, anlayın bizi' demeye getirmişti. "Ulusal çıkar" kavramı bu iktidarın yalanlarını saklamak için en fazla sığındığı gerekçedir. Biz diyoruz ik ulusal çıkar ancak toplumun katılımıyla, bilgisiyle, tartışmasıyla belirlenebilir. Ulusal çıkar deyince akan suların durduğu, insanların sustuğu, itirazların kesildiği bir dönem artık yok. Niye yok? Çünkü hakikat yolcuları cesaretle mücadeleye devam ediyor. Hakikat yolculuğunun başını da HDP çekiyor.
HDP geri adım atmayacak, Kürt halkı asla bu mücadeleden vazgeçmeyecek
Hakikat yolculuğunun bedelini de Kürt halkı ödüyor. İşte bu bedeli öderken toplumu bu yalanlardan, bu belalardan kurtarmaktır amacımız. Boşuna ödenmiyor bu bedeller. Hakikat yolculuğu sürecek. HDP bu yolda asla geri adım atmayacak, Kürt halkı asla bu mücadeleden vazgeçmeyecek. Bunu da buradan herkese duyuruyoruz bir kez daha. Ulusal çıkar sözünü kullanıldığında iktidar arkasına dizilenlere de buradan seslenmemiz gerekiyor: Ders çıkarın. Burada 'ulusal çıkar' yalanı örtmek için kullanılıyorsa daha pek çok konuda da ulusal çıkar kavramı başka yalanları gizlemenin aracı olarak kullanılıyordur.
Uyanın, bu iktidarın temeli yalandır
Bunları tek tek sayabiliriz. İç ve dış politikaya kadar toplumun her kesimini sindirmek için politikaları pazarlamanın aracıdır ulusal çıkar yalanı. Muhalefetin, toplumsal güçlerin bu gerçeği artık çok daha açık bir şekilde görmeleri ve gereğini yapmaları gerekiyor. HDP ve Kürtlere saldırıldığında ve bunun ulusal çıkar diye propagandası yapıldığında susanlar, inananlar veya inanmış görünenler de lütfen uyanın artık. Bu iktidarın temeli yalandır! Bu iktidar talan ve savaş politikalarını sürdürmek için yalan söylemek zorundadır. İşte ancak bu yalanı çökertirsek talan politikalarını da savaş politikalarını da boşa çıkarabiliriz.
TTB başta olmak üzere bu yalanı aylardır ortaya koyan herkesten özür dilenmelidir
Hepimiz bu dersin gereklerini mutlaka yapmalıyız. İktidarın temsilcilerinin yani en başta Sağlık Bakanının, iktidarın küçük ortağının özür borcu vardır. Evet, özür bir erdemdir ama sorumluluk sadece özürle ortadan kalkmaz. Yine de özür erdemi gösterdiği için belki sorumluluğun yolunu da açar. Sorumluluk da belki bir arınma imkanı yaratır. Bunlar hepsi normal şartlarda, olağan ortamlarda, erdemli topluluklarda geçerli sözlerdir biliyorum ama ben yine de hatırlatayım. Çıkın TTB başta olmak üzere bu yalanı aylardır ortaya koyan herkesten özür dileyin. Özür dileyin ama özür dilemeniz sorumluluğunuzu ortadan kaldırmayacaktır.
Bu suçların bedelini halka değil suçlulara ödeteceğiz
Hasta sayısının artmasındaki sorumluluğunuzdan, halk sağlığının tehlikeye atılmasındaki sorumluluğunuzdan ve hayatını kaybeden insanlarımız bakımından yaşayacağınız sorumluluktan kurtulamayacaksınız. Biz bu sorumluluktan dolayı hesap vermeniz için siyaseten ve hukuken mücadelemizi en kararlı şekilde yürütmeye devam edeceğiz. Bu yolculukta çok daha geniş kesimlerin bir arada olacağını da biliyoruz. Bu geniş birlikteliği sağladığımızda da bütün bu suçların bedelinin faturasını halka değil suçlulara ödeteceğiz.
Yasak var ama destek yok!
Pandemi ile ilgili tedbirler başlığı altında dün bir açıklama yaptı AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı. Yasaklar geldi. Biz de bazı yasakların gelmesini başından savunuyorduk ama bu yasakların bir mantığı olur, savunulur bir yanı olur. İktidarın açıkladığı yasaklar ise çelişkilerle dolu. Bunların ayrıntısına girmeyeceğim ama yasak açıklanırken destek es geçiliyor. Destek yok, yasak var! Destek neden gerekli? Eğer sokağa çıkma yasağı ilan edecekseniz, işletmelerin kapanması kararı alacaksanız, insanların geçimlerini sürdürmeleri konusunda da tedbir almak zorundasınız. Evde kalanlara, esnafa, çalışamayacak durumda olanlara destek mutlaka bütçeden ve devlet hazinesinden verilmelidir. Ama bakıyoruz iktidarın açıklamasında yasak var, destek yok. Yasaklar da büyük ölçüde ekonominin çarklarını döndürmek için konuluyor. Halk ise ekonominin çarkları içinde ezilsin diye kendi kaderine terk ediliyor. Halka böyle aşağılayıcı bir yaklaşım gösteren iktidara karşı mücadele artık sadece siyasal bir mesele olmaktan çıkmıştır. İktidarın bu anlayışına karşı mücadele aynı zamanda bir ahval ve insanlık mücadelesidir.
İşkence ve insanlık suçlarının hesabını ödemekten kaçamayacaklarını bilsinler
Yalanların sonu yok. Bakın geçen İçişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken İçişleri Bakanı bazı açıklamalar yaptı. Van'da helikopterden işkence edilerek atılan insanlarla ilgili ellerinde görüntüler olduğunu söyledi. Demek istedi ki, "onlar hak ettiler, niye peşine düşüyorsunuz". Daha açık söylemek istediği şudur: Biz terörist diye yaftaladık mı ona işkence etmek caizdir, meşrudur. Daha önce de yaptılar bunu. Yalan söylediklerini biliyoruz. Bu yalanlarıyla işkence gibi, yargısız infaz gibi insanlık suçlarının hesabını ödemekten kaçamayacaklarını da bilsinler.
Abdi Aykut için de aynı yalanları söyledi ama Aykut mahkemede beraat etti
Biliyorsunuz Osman Şiban ve Servet Turgut helikopterden atılmışlar ve daha sonra Servet Turgut hayatını kaybetmişti. Önce valilik sustu, açıklama yapmadı. Sonra olayı örtbas etmeye yönelik bir şablon bildiri yayımladı Van Valiliği. İçişleri Bakanlığı da sustu uzun süre. Benzer olayları yakın zamanda yaşadık biliyoruz. Mardin'de de benzer bir olay yaşanmıştı. O zaman 57 yaşındaki Abdi Aykut için de Meclis kürsüsünden şimdiki sözlerine benzer şeyler söylemişti. Terörist dediği Abdi Aykut’un normal hayatında bir köylü olduğu ortaya çıkmıştı. Kaldı ki hiç kimseye ve hiçbir gerekçeyle işkence yapılması kabul edilemez ve meşru gösterilemez. Bu bir yalan. Abdi Aykut daha sonra bütün suçlamalardan beraat etmişti. Çok ağır işkencelere maruz kalmıştı, dava açmıştı Abdi Aykut ve bakanlığı tazminata mahkum ettirmişti. Şimdi demek istiyor ki İçişleri Bakanı "bize inanın, bizi sorulamayın, bizi sorgularsanız sizler de teröristlere yardım etmiş olursunuz". Yani bir nevi "ulusal çıkar" yalanı devreye sokuluyor gene.
İktidar yalanlarına hangi etiketi koyarsa yosun inanmayın, peşinden gitmeyin
Değerli halkımız, sevgili demokrasi güçleri ve muhalefet partileri; bu yalanlara üstüne hangi etiket konursa konsun artık inanmayın. Bu yalanların peşinden gitmeyin. Bu iktidar bir zulüm ve talan iktidarıdır. Yalanlarına verdiğiniz her pirim zulmün, talanın, savaşın devamına katkı sunmak anlamına gelir. Oysa bizlere düşen bu gidişatı, bu rejimi, bu iktidarı, bu sistemi değiştirmektir. Değiştirebilmek için hakikate ihtiyacımız var; hakikat etrafında, hak adalet etrafında demokrasi mücadelesini büyütmeye ihtiyacımız var. Biz buradayız, bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz. Herkesi de bu mücadeleye daha güçlü katkı sunmaya davet ediyoruz.
Tükenmekteler, yalandan ve inkardan medet umuyorlar
İnkar ve yalan bu iktidarın neredeyse artık tek yöntemi haline gelmiştir. Belki ilk yıllarında başka yöntemleri de vardı yönetmek için ama hepsini tükettiler. Tükete tükete geldiler. Tükenmekteler ve yalandan inkardan medet umuyorlar. Ne diyorlar, "Kürt sorunu yok". Evet bunu AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı geçenlerde gene söyledi. "Kürt sorunu yoktur" noktasına nereden gelmiştik, "Kürt yoktur" noktasından gelmiştik. Sonra "Kürt sorunu vardır" denmişti, sonra "Kürt sorunu müzakere ve diyalogla çözülecek" demişlerdi. Şimdi makarayı geri sarıyorlar. Asla diyalog olmaz, müzakere olmaz diyorlar. Şimdi oradan geriye sarıyoruz, Kürt sorunu da yoktur. Emin olun bir süre sonra "Kürt de yoktur" diyecekler. Zaten diyorlar. Kürt'ün dilini inkar ediyorlar, Kürt'e yönelen bütün suçları cezasızlıkla koruma altına alıyorlar. Tarihi varlığını, kültürünü kayyımlar eliyle talan ediyorlar, kayyım politikalarıyla iradesini gasp ediyorlar Kürt halkının. Bundan daha büyük inkar ve zulüm olur mu? En büyük sorun budur. Kürt sorunu, Kürt'ün hakkını iradesini inkar etmektir. Kürt’e yönelen cinayeti, işkenceyi, zulmü cezasızlık perdesi ile aklamaya çalışmaktır.
Bütün sorunların çözümünün önünü açacak olan Kürt sorununda çözümdür
Bu iktidar bütün bunları yapmaktadır. Belki de iktidarı ayakta tutan ve iktidar ortaklarını birbirine yapıştıran şey de bu Kürt düşmanlığıdır. Eğer bu Kürt düşmanlığına karşı güçlü bir toplumsal mücadele yürütürsek, emin olun iktidar ortakları daha fazla birbirlerine girecektir. Bir süre sonra itirafçılıklara, karşılıklı suçlamalara, birbirlerine saldırılara başlayacaklardır. Bir suçta ortak olanlar o suç ortaya konuldukça, o suçun hesabını sormak için mücadele büyüdükçe birbirlerine düşerler. Bunu biliyorsunuz. Her türlü suç organizasyonunda durum budur. Her türlü suç organizasyonunun temel hakikati budur. O nedenle biz daha güçlü bir şekilde "Kürt sorunu vardır. bu sorun ancak demokratik zemininde diyalog ve müzakere ile çözülür" diyoruz. Bu ülkenin bütün diğer sorunlarının önünü açacak olan da demokrasiye özgürlüğe refaha giden yolu açacak olan da budur. Kürt sorununda çözümdür.
Zulümden medet umanlar tarihin çöpüne gömüldü, Kürt halkı dimdik ayakta
Aksini yapan bütün iktidarlar çözüldüler. Nasıl bu kadar göremez duruma gelebilirler ki. İnkara ve savaşa sığınan, inkardan, savaştan ve zulümden medet uman bütün iktidarlar çözüldü. Bu iktidarların başını çeken partiler tarihe gömüldü, tarihin çöplüğüne gitti ama Kürt halkı dimdik ayakta, siyasi temsilcileri demokrasi ve barış mücadelesinden bir milim sapmamakta kararlı. Onlar tarihin çöplüğüne, Kürt halkı ve siyasal temsilcileri de aydınlık ufuklarına yürüyorlar. Bu yürüyüş devam ettikçe bu iktidar daha fazla çözülecektir.
Halkın temsilciliği nasıl yapılır Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde gösterdik
Bütçe görüşmeleri devam ediyor. Bütçe görüşmeleri ile ilgili konuşmalarımızı Genel Kurul'da yapacağız. Ben çok fazla ayrıntıya girmeyeceğim. Komisyondaki çalışmalarımızla ilgili kısa bir bilgi vereceğim. Bizler neler istedik, neler yaptık, neler yapmaya çalıştık; iktidar neleri reddetti, neleri tercih etti. Bunları kısaca hatırlatmak isterim. Ama öncesinde komisyon çalışmaları boyunca büyük emek ve özveri ile çalışkanlıkla orada bulunan görüşlerimizi aktaran tartışmalarımızı yürüten milletvekillerimize ve danışman arkadaşlarımıza teşekkürlerimizi sunuyorum. Herkesin emeğine sağlık, bu halkın temsilciliği nasıl yapılır çok güzel ortaya koydunuz. Tabii ki Grup Başkanvekillerimize de teşekkürlerimi sunuyorum.
Halk geçim sıkıntısını iliklerine kadar yaşarken onlar savaşa para harcıyor
Bütçe görüşmeleri boyunca bu bütçenin savaşa, yandaşa ve ranta göre hazırlandığını ayrıntılı olarak verilerle ortaya koydu arkadaşlarımız. Biz diyoruz ki bu bütçe savaşa, Saray'a ve yandaşa bütçedir. Biz ne istiyoruz. Halk için bütçe istiyoruz. Halk için bütçe nedir uzun uzun anlatırız. Anlatmaya da çalıştık zaten. Köyleri gezdik, çiftçilerle buluştuk, mağdur kesimlerle, meslek örgütleriyle buluştuk ve fikirlerini dinledik. Bunu yapmaya da devam edeceğiz. Halkımız, yurttaşlarımız yoksulluk işsizlik sefalet ve geçim sıkıntısını iliklerine kadar yaşarken iktidar bir avuç yandaşa ve kocaman bütçeler gerektiren savaşa para harcıyor.
Şeffaflıktan uzak bir şekilde bütçe tartışıldı
Bu iktidar, bu rejim ekonomik krizi aşacak her türlü imkana sahip bu ülkede halkın büyük bir kısmını sefalete mahkum ediyor. Bu bir yanlışlık, bu bir öngörüsüzlük değildir; bu bilinçli bir tercihtir. Savaş politikaları ayakta kalmak için sığındıkları en sağlam liman gibi görünüyor. Milliyetçi duyguları kabartacaklar, gerilimi kutuplaşmayı artıracaklar böylece kendi iktidarlarının devamını sağlayacaklar. Yandaşa aktardıkları milyarlarca lira ile arkalarında sağlam duran bir sermaye ve bundan beslenen rant ağı yaratacaklar. Amaçları kendi iktidarlarını devam ettirmektir. Kendi iktidarlarının devamı için halkı sefalete ve yoksulluğa mahkum ediyorlar. 2021 yılı bütçesinin en önemli özelliği süreç açısından, yapılış şekli bakımından yine şeffaflıktan tamamen uzak bir şekilde tartışılıyor olmasıdır. Yani bütçeyi halktan kaçırıyorlar.
Katmerli vergilerle halkın sırtına yüklendi her şey
Bütçe bu halkın her bir ferdinin günlük hayatının her alanın ilgilendirir. Bütçe bir halk olarak demokrasi mücadelesinin başlangıç noktasında yer alır. Demokrasi mücadelesinde halkın kendi kaynaklarına sahip çıkma ve onları yönetme, kaynaklarının nereye harcandığını bilme isteği ve talebi yatıyor. Ama bu iktidar bütçeyi halktan kaçırıyor. 1,3 trilyon lira bir bütçe hazırlanmış 2021 yılı için. Esas kaynak da vergi olarak gösteriliyor ama buradaki asıl önemli nokta vergi adaletsizliği üzerine kurulmuş bir bütçenin önümüze konulmuş olmasıdır. Katmerli vergilerle halkın sırtına yüklenmiştir her şey. Bizler de halktan alınan vergilerle alınan bütçenin halka hizmet için kullanılmasını istiyoruz.
Reddedilen önergelerimiz
Bu konuda görevimizi sonuna kadar yapmaya çalıştık. Neler talep ettik, hangi önergeleri verdik. Emeklilikte yaşa takılan 100 binlerce insanımız için sadece 30 milyar TL gerekiyor. Bu 30 milyar TL'nin bu hizmet için tahsis edilmesi konusunda önerge verdi arkadaşlarımız ama reddedildi. Yoksul yurttaşlarımızın tabut evlerde yaşamaya mecbur kalmaması için binaların güvenlikli hale getirilmesi amacıyla önerge verdik, hepsi 50 milyar TL idi. Halkı depreme karşı korumak için yaptığımız bu öneri yine reddedildi. Ekonomik kriz, işsizlik ve yoksulluk katmerleşirken her haneye ihtiyaç sınırına kadar ücretsiz elektrik ve doğalgaz verelim dedik, 40 milyar TL gerekiyordu. Bunu da kabul etmediler. Biliyorsunuz KYK’ya borçlu on binlerce öğrenci var. Bu insanların geleceği karartılıyor. Onların borçlarının silinmesi için ayrılması gereken 10 milyar TL. Bunu önerdik, reddettiler. Her seçimde meydanlarda 3600 ek gösterge sözü veriyorlar ama tutmuyorlar. Biz dedik ki 3600 ek gösterge için ihtiyaç duyulan kaynağın toplamı 10 milyar TL, buna bütçe ayıralım dedik, reddettiler.
Halkın kaynaklarıyla oluşturulmuş kurumları yok pahasına sattılar
Pandemide zarar gören esnaf kan ağlıyor. Esnafın zararını karşılamak için ihtiyaç duyulan meblağ 10 milyar TL. Bunu alalım dedik, yok dediler. Ataması yapılmayan öğretmenlerin atanması için gereken miktar 20 milyar TL. Bunu da kabul etmediler. Önümüzdeki günlerde çok daha yakıcı bir hale gelecek aşı meselesi. Pandemi ile mücadelede aşının ne kadar önemli olduğunu söylememe gerek yok. Aşının herkese ücretsiz yapılması için bir tahsis yapılmasını önerdik ki gereken miktar 15 milyar TL. Bunu da kabul etmediler. Bütün bunları reddettiler. Peki, ne yapıyorlar bunun yerine? Bu ülkenin emekçilerinin, halkının kaynaklarıyla ve birikimleriyle oluşturulmuş kurumları yok pahasına satıyorlar. Ne pahasına sattıklarını da bilmiyoruz çünkü şeffaf değiller. En son Katar'a Borsa İstanbul'un yüzde 10’luk hissesini satmışlar. Daha başka pek çok şey de satmışlar. Ve bütün bunları halktan gizleyerek yapıyorlar.
Bu ülkenin kaynaklarının başına Katar kayyım olarak gelmiş
Belki şimdi açıklarlar, ama kaynakları açıklamasalar da nasıl olsa ilk seçimde bu iktidar değişecek, onları göndereceğiz. O zaman biz açıklayacağız. Bu kayyım iktidar sadece belediyelere kayyım atamakla yetinmiyor. Ülkenin kaynaklarına da kayyım atamış. Ülkeye Katar sermayesini kayyım yapmış bu iktidar. Şimdi bu ülkenin kaynaklarının başına Katar kayyımı gelmiş. İktidarın burada tek derdi var. Tek derdi kendi varlığını sürdürmek. Bunun için de Katar sermayesine ihtiyaçları var, Katar sermayesine ülkenin kaynaklarını peşkeş çekmek mecburiyeti var. Ama bunların hesabını soracağız. Mutlaka soracağız. Halk için soracağız.
Selam olsun haklarından vazgeçmeyen işçi kardeşlerimize
Mücadeleden vazgeçmek bütün bu ahlaksızlıkları, kirlilikleri kabul etmek demektir. Mücadeleden vazgeçmek haysiyetten vazgeçmek demektir. Bakın, insanlar ayakta, haysiyet yollarda. Tazminatlarını almak için yürüyen maden işçileri bir hak ve haysiyet mücadelesi yürütüyorlar. Kendilerine selam olsun buradan! Systemair - HSK, Özer Elektrik ve Baldur Süspansiyon fabrikalarında sendikalaştıkları için cezalandırılıp tazminatsız işten atılan işçiler Ankara'ya yürüyorlar. Gebze'de bu işçilerin 109’u gözaltına alındılar ama vazgeçmiyorlar. Onların hak ve haysiyet mücadelesine buradan selam yolluyoruz. Sendikal hakları için yürüyen Birleşik Metal-İş üyesi işçiler büyük bir alkışı, büyük bir selamı hak ediyorlar. Selam olsun size! Yine aynı sendika üyesi oldukları gerekçesiyle işten atılan Manisa Termo Karbon Fabrikası önünde bekleyen işçiler sizlere de selam olsun!
Direnen kadınlara selam olsun, en çok sizden korksun iktidar
DİSK, Emekliler Sendikası hakkında kapatılma davası açılması üzerine birçok ilde protesto eylemleri yapıyor. Biz de katılıyoruz, destekliyoruz. Sonuna kadar yürüyeceklerinden eminiz. Selam olsun sizlere! Kadıköy'de seslerini yükselten itiraz eden esnafa buradan selam olsun! Şiddete, erkek egemen iktidara direnen kadınlar en çok sizlere selam olsun! En çok sizden korksun bu iktidar.
Selam olsun Kızıltepe, Nusaybin halkına
Ülkede açlık, yoksulluk var ama mücadele de var. Savaş var talan var ama demokrasi ve barış yolcuları da var, hakikat yolcuları da var. Mardin'de, Kızıltepe ve Nusaybin'de attığımız her adımı takip ettiler. Bizi izleyen bir sürü kamera var ama basın olmadığını biliyoruz. Polis kameraları izliyor, selam veren her yurttaşı çekiyorlar. Ayrıca fotoğrafçılar var. Ama görmenizi isterdim; Kızıltepe’de kameralara göstere göstere zılgıt atan kadınlar, gençler, esnaflar sokaktaki o insanlar o yürüyüşte kararlılıklarını onların gözlerinin için soka soka gösterdi. Selam olsun Kızıltepe halkına! Baba toprağım Nusaybin. Doğrusu Nusaybin'in nasıl bir mücadele şehri olduğunu, nasıl bir haysiyet kenti olduğunu bilirim ben. Bilmeyenler öğreneceklerdir. Öğrendiklerinde de belki insanlık adına kazanacaklardır bazı şeyleri. Sadece siyaseti değil eğer öğrenebilmişsem insaniyeti de sokaklarında öğrendiğim Nusaybin halkına binlerce selam olsun!
Yürüyüşün sonu aydınlıktır mutlaka kazanacağız
İşte emekçimizle, emeklimizle, kadınlarla, gençlerle ve Kürt halkının o yüksek direnciyle hakikat ve özgürlük yürüyüşü devam ediyor. Bu yürüyüşün sonu aydınlıktır. Mutlaka kazanacağız.
1 Aralık 2020