Sincan Cezaevi Kampüsü'nde devam eden Kobanî Kumpas Davası'nın bugünkü duruşması, tutsak Kürt siyasetçi Zeynep Ölbeci’nin esasa dair savunmasıyla devam etti. Savunmasını Kürtçe yapan Ölbeci, savunmasında kadın mücadelesinin önemine vurgu yaptı.
Evlenmemiş olmam suç
“Kadın faaliyetlerim nedeniyle yargılanıyorum” diyen Ölbeci, her kadının, kadın özgürlüğüne dair çalışmalarda yer alması gerektiğini ifade etti. Ölbeci, “Daha önce bana yöneltilen bu tip suçlamalardan dolayı hiç tutuklu yargılanmadım. Bu davada tutukluluk devam gerekçesi gizli tanıklara dayandırıldığı için tutuklu yargılanıyorum. Özellikle evlenmemiş olmam, yasadışı örgüt üyesi olarak suçlanmama yol açtı. Hakkımda ifade veren şahıs benim özel hayatıma ve kişiliğime de dil uzatmaktadır. Bunun polis ve MİT’in bir kumpası olduğunu düşünüyorum. Benimle uzaktan yakından ilgisi olmayan tanıkları karşıma çıkardılar ama ‘Firar’ adlı gizli tanığı bir türlü karşıma çıkarmadılar, anlamış değilim” dedi.
Bu sisteme rızam olmadığı için örgütlendim
Faaliyet yürüttüğü kadın kurumlarının Anayasa ve yasalara göre çalışmalar yaptığını söyleyen Ölbeci, “Böyle olmasaydı biz nasıl sayısız konferans, etkinlik düzenleyebilirdik? Nasıl binlerce polisin gözü önünde, başkentte eylem ve çalışmalarımızı yapabilirdik?” diye sordu. Toplumsal örgütlenmelerin ihtiyaçlara göre ortaya çıktığını aktaran Ölbeci, kadın mücadelesinin de bu esasa göre şekillendiğini dile getirdi. Ölbeci şöyle devam etti: “Egemenlerin yol açtığı taciz ve tecavüzler nedeniyle kadınlar karşı durma ihtiyacı duymuşlardır. Kadınların örgütlenmesinin amacı, eril zihniyete ve bu baskılara karşı kendilerini korumak olmuştur. Peki ben bir Kürt kadın olarak neden kendimi örgütleme ihtiyacı duydum? Çünkü, hiçbir zaman bu eril sisteme rızam olmadı, erkeğin benim için uygun gördüğü yaşama rızam olmadı. Çocuk doğurmak, beslemek konusunda rızam olmadı. Kadının kendi düşüncelerini dile getirememesi ve sadece erkeğe hizmet etmesi düşüncesine de rızam olmadı. Yaşamın içinde olan şiddeti kabul etmedim, etmem de. Bu topraklar üzerinde kurulan bu sistemde kadınlar nefes alamaz duruma gelmiştir.”
DAİŞ’in başarısızlığının intikamı bizden alınıyor
Erkek egemenliğine itiraz ettiğini vurgulayan Ölbeci, dünyanın dört bir yanındaki kadınlar gibi Ortadoğu'daki kadınların da haksızlık ve hukuksuzluklara karşı örgütlendiğini belirtti. Bunun en temel anayasal hakları olduğunu ifade eden Ölbeci, “Ortadoğu coğrafyasındaki yoksulluktan dolayı eril zihniyetin başlattığı savaş, alın yazısı gibi ele alınmaktadır. Bu karışıklıklardan en çok kadın ve çocuklar etkilenmektedir. Tüm dünya gördü ki bu karışıklık DAİŞ vahşeti ile en üst seviyeye geldi. Kadınların yaşamı DAİŞ vahşetiyle cehenneme döndü. Hangi kanun bu zebanilerin katliamlarına karşı durmanın suç olduğunu söyleyebilir? Kürt kadınlara yapmış olduğu vahşeti protesto etmek nasıl suç sayılabilir? Bizim katlimiz, onlar için cennete gitme yolu olmuş. Kobanî düşseydi bu dava da açılmayacaktı. Bu dava DAİŞ başarılı olmadığı için açılmıştır. DAİŞ’in başarısızlığının intikamı bizden alınıyor” diye konuştu.
Leyla Qasim direnişin simgesi olmuştur
Kadın mücadelesi tarihinde iz bırakmış kadınlara atıfta bulunan Ölbeci, Irak’taki faşist Baas rejimine karşı direnen Leyla Qasim’ı hatırlattı. Leyla Qasim’ın 13 Mayıs 1974 tarihindeki idamı öncesi sarf ettiği, “Beni öldürebilirsiniz ama benim ölümüm binlerce Kürdü uyandıracaktır” sözlerini anımsatan Ölbeci, “Bu şekilde Leyla direnişin sembolü olmuştur. Sonraki yıllarda doğan kadınlara Leyla ismi verilmiştir. Kendi direnişleriyle kendilerini büyüten kadınlar ne Enfal’i ne de diğer soykırımları tanımıştır. Sadece direnişleriyle hayallerine ulaşmak istemişlerdir” dedi.
Kürt kadınların mücadelesini anlattı
Türkiye'de Kürtlere dönük 100 yıldır süren inkar ve imha politikalarına dair değerlendirmelerde bulunan Ölbeci, “Kürtler ve azınlıklara dönük katliamlar, Türk halkına en ufak bir fayda sağlamamıştır. Halk kendi siyasi, kültürel sorunlarını dile getirdiği için soykırım ile yüz yüze kalmıştır” dedi. 1926’daki Şeyh Said isyanının ardından İttihat-Terraki’ye karşı gerçekleşen direnişleri örnek gösteren Ölbeci, Rindê Xanim’ın gösterdiği kahramanlığı anlattı: “Rinde Xanim büyük bir komutanlık yapmaktadır. Bu isyanda yaralanarak tutuklanıyor. İttihat-Terakki komutanı, Rindê Xanim’a tecavüz etmek istemektedir. Bunu kabul etmeyen Rindê Xanim, komutanın talebi karşısında kendisini Malabadi Köprüsü’nden aşağı atmıştır.” Koçgiri şairi ve toplum önderi Alîşêr’e tüm yaşamında eşlik eden Zarife Xanim’ı anlatan Ölbeci, Zarife’nin askeri ve siyasi yönden kadınlar için “eşsiz bir sembol” olduğunu ifade etti. “Bütün yaşamı halkının özgürlüğü için geçmiştir” diyen Ölbeci, Zarife Xanim’ın vahşice katledildiğini belirterek özgürlükleri için mücadele eden kadınların erkek egemen sistem için düşmanca yaklaşımlara maruz bırakıldığını aktardı.
Sakine, Dersim ruhunun bugünkü temsilcisiydi
Ölbeci, şöyle devam etti: “Direniş çarkının üyeleri olan Leyla, Besê, Zarife ve Gulîzer’in mücadelesi, Diyarbakır zindanlarında devralındı. Diyarbakır zindanları bu çarkın en onurlu halkasıdır. Kürtler üzerine dökülen betonlar oralarda parçalandı. Oradaki direnişçilerden bir tanesi de Sakine Cansız’dı. Sakine Cansız, 9 Ocak 2013’te Paris’te 3 arkadaşıyla birlikte katledildi. Biz bu soykırımın amacını çok iyi biliyoruz. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından başlatılan çözüm sürecinin karanlık güçler tarafından ortadan kaldırılması amaç edinilmiştir. Bu olayı soruşturmak üzere Türkiye ve Fransa devletleri tarafından ortak bir komisyon kuruldu. Bilindiği gibi Erdoğan o zaman başbakandı. FETÖ meselesi çıktıktan sonra katliamın FETÖ tarafından gerçekleştirildiğini söyledi. Olabilir ama şunu da biliyoruz ki bu anlayış Erdoğan’ın anlayışının da ta kendisidir. Sakine, Dersim ruhunun bugünkü temsilcisiydi. Kürt ve dünya kadınları için özgürlük temsilcisidir. Kürt kadınları Sakine’nin yolunda mücadele göstereceklerdir.”
Halklarımız yerlerde sürüklenen anaların hesabını soracaktır
Kürt kadınların 90’lı yıllarda demokratik siyasi mücadeleye dahil olduğunu dile getiren Ölbeci, “Tüm kurumlarda cesur bir biçimde rollerini aldılar. Kadınlar bu seviyelere çok büyük bedeller ödeyerek geldi. Bir yandan devletin baskı ve zorbalıklarına karşı mücadele ederken diğer yandan ev içinde abi, baba, eş gibi erkek zihniyetine karşı mücadele ettiler. 1990’lı yıllar, Kürt halkı için ateşte sınanma yıllarıydı. Bu süreçte Hizbul-kontraların katliamları ve faili meçhul cinayetler ile karşı karşıya kalındı; ancak biz bunların faillerinin belli olduğunu biliyoruz. Türkiye sistemi bunları açığa çıkarmak istemedi. Nasıl ki Kobanî sürecinde vahşi bir biçimde halkı katlettiler, o dönemde insanları katlettiler. Bununla halkın gözünü korkutmak istediler. Tansu Çiller’in ortaklarıyla beraber Kürt halkı üzerinde yürüttüğü politikayı herkes biliyor. Binlerce köy yakılıp boşaltıldı. Halk mecburen Türkiye metropollerine göç etmek zorunda kaldı. Metropollere göç etmek zorunda kalan Kürtler; sokaklarda, gecekondularda geleceksiz bir biçimde yaşamak zorunda bırakıldı. Halk nefes alabilecek durumda dahi değildi. Bu süreç kadınlar ve kadın yaşamı üzerinde daha çok etkili oluyordu. Devlet de artık kabul ediyor ki 17 bin faili meçhul -belli- cinayet işlendi. Uzun bir süredir yakınlarının kemiklerini isteyen analar, Süleyman Soylu'nun hakaretlerine maruz kalmışlardır. Soylu, anneler ne zaman alanlara çıktıysa, yerlerde sürükleye sürükleye, işkence ede ede onları engelledi. Onların şahsında tüm halklara ve insanlığa hakaret edildi. İnanıyorum ki bir gün bunun hesabı da sorulur. Halklarımız bunun hesabını soracak” dedi.
Demokratik siyaset toplumun yenilenmesini sağladı
Kürt sorununun çözümsüzlüğünün sonuçlarının en çok kadınları etkilediğini söyleyen Ölbeci, Kürt halkı ve Kürt kadınların, 90’lı yıllardaki saldırılara karşı cevapsız kalmadığını belirterek, “Metropollerde özgün kurumlarını kurup değerlerini savundular. Kürt kadınlar bu kurumlarda geleceklerini ilmek ilmek ördü. İlk Kürt kadın kurumu Yeni Demokrat Kadın’dı (YDK)” dedi. Ölbeci, Kürt kadın hareketinin o yıllardan bugüne gösterdiği mücadeleyle birçok kazanım elde ettiğine vurgu yaptı. Ölbeci, şöyle devam etti: “2003’e kadar siyasi partide ‘kadın kolları’ vardı. Sonrasında ‘Kadın Meclisleri’ kuruldu. 2007 yılında ise eş başkanlık sistemi kabul edildi. 2013 yılına kadar bu yöntem bir biçimde yürütüldü. Bunlar kadınların yürüttükleri kampanya çalışmaları sayesinde elde edildi. 2013 yılından sonra bu resmi bir biçimde devam etti. Tüzük ve yönetmeliklerde yer aldı ve yaşama geçirildi. Cinsiyetçilik toplum içinde, yaşam içinde daha çok sorgulanır hale geldi. Kadınlara dönük baskı ve işkencelere karşı durmak bizim önceliğimiz haline geldi. Evlilik, kuma, berdêl ve başlık parası gibi uygulamaların tamamı kaldırıldı. Bizim partimizde yer alan insanlar bu saydıklarımı uygulayamazlar. Örneğin çok evlilik yapmış birisi bizim yönetimimizde hiçbir şekilde yer alamaz. Demokratik siyaset toplumun yenilenmesini de sağladı. Başta toplumdaki bazı kesimlerin olumsuz yaklaşımları ile karşılaşıldıysa da zamanla toplum, değişim ve dönüşümü kabul etti. 1999 yılında partimiz HADEP yerel seçimlere katılma kararı aldı. HADEP’in yerel seçimlerdeki adaylarının 33’ü kadındı. 2004’teki belediye seçimlerinde kadın belediye başkanı sayısı 9’a ulaştı. Aynı seçimde 119 kadın belediye meclis üyesi vardı. 10 kadın da il genel meclis üyesi seçilmişti. Daha sonra bu sayımız yüzde 50’ye ulaştı ve 2019’da fermuar sistemine geçildi.”
Dava, Ölbeci’nin savunmalarıyla devam ediyor.
12 Şubat 2024